top of page
  • Yazarın fotoğrafıMustafa Küçük

Bodrum'un Yaşayan Efsanesi Samim Baki'nin "İlham Veren Yolculuğu"

Yaptığı iş yatçılık olsa da aslında on parmağında on marifeti olan, girdiği her ortama neşe getiren tam bir yaşam insanı o... Çocukluğu Sürmene’de gençlik yılları ise İstanbul’da geçti. Sonra ver elini Bodrum... Tam 40 yıldır o Bodrum’a değer kattı Bodrum da ona... Ege ve Akdeniz sularında ayrıcalıklı bir mavi yolculuk yapmanın 1 numaralı adresi kuşkusuz Cobra Yacht... Ve ünü Türkiye sınırlarını aşan bu markanın yaratcısı yaşayan efsane Samim Baki.



Mottosu, “Hayatı keyifle yaşa” olan Samim Baki, ilham veren yolculuğunu BODRUMDergi'ye anlattı:


"Sürmeneli’yim. İlkokulu orada okudum, sonra İstanbul’a geldim. Kendi kendime davul, saz, gitar çalmayı öğrendim. 15-16 yaşlarımda amatör tiyatroya başladım. Fatih’te bir kahvehanenin altında tiyatro yapıyorduk. Kemal Sunal, Ercan Yazgan, Hikmet Karagöz. Sonra hepsi meşhur oldu."

Para tatlı geldi okulu bıraktım

Maçka Teknik’te, elektronik okurken makine ithalatına başladım. Kullanılmış makineleri alıp yenileyip fabrikalara satıyorduk. O zaman üretim yok Türkiye’de... Para tatlı gelince son sınıfta okulu bıraktım.



Çiçek Bar bir okuldu

20’ye geldiğimde, sene 74-75, ben para kazanmakla meşguldum. Bizim meşhurlar, çok para kazanamıyordu o dönem. Şimdiki gibi diziler filan yoktu... Çiçek Bar vardı Beyoğlu’nda, Çiçek Arif’in yeri... Orada takılırdık. Çiçek Bar bir okul gibiydi. Orada hep sanatçılarla tanışıyordum. Onlardan çok şey öğrendim. Bir gün baktım bütün yakın dostlarım sanatçı olmuş...





15 yaşımdan beri çalışıyorum

Makine ithalatı işi tutunca, bir arkadaşımla ortak akümülatör fabrikası açtık. Bir süre sonra işçiler kurşun zehirlenmesi yüzünden tek tek hastaneye yatmaya başladı. Baktım günlerim hastanede geçiyor, fabrikayı ortağıma bıraktım. Babamla anlaşamıyordum, onunla da iş yapmak istemedim. Neredeyse 15 yaşından beri çalıştığım için, iyi para biriktirmiştim. Bu paranın ömrümün sonuna kadar bana yeteceğini düşünüyordum.










İlk teknemde zımpara yaptım

Harika’yla henüz nişanlıydık, ‘Bodrum’a yerleşeyim, hayatımı yaşayayım’ dedim. 1981’de buraya geldik. Bodrum’a gelir gelmez. Rahmetli Orhan vardı, No:7 restoran. Müşterileri hep İstanbul’un varlıklı, tanınmış simalarıydı. Baktım, hepsi tekne yaptırıyor.








Karadenizli’yiz, “Ben de bir tekne yaptırayım” dedim. Harika’yla evlenip o tekneyle balayına çıkmayı hayal ediyorum kafamda. Teknede zımpara yaptık karı koca. O zaman ufacık bir teknenin yapımı iki-üç sene sürüyordu. Tekne, anca oğlumun doğumunda suya indi.






Cobra Yacht’ı krediyle kurduk

Birkaç sene sonra, paralar suyunu çekmişti. Bu işte açık gördüm. Bir sürü paralı adam tekne yaptırmak istiyor ama o süreçte sefil oluyorlardı. Önce teknemizi kiralamaya başladık, sonra banka kredisiyle Cobra Yacht’ı kurup, ikinci bir teknenin yapımına başladık. O gün bu gündür, tekne yapıyorum, satıyorum, kiralıyorum. Tam 40 yıl oldu.




Yapım süresini 1 yıla indirdik

İşçi sayısını artırıp, teknelerin yapım süresini bir yıla indirdim. Ustalar da para kazandıkça daha hızlı çalışıyordu. Her kabine duş-tuvalet koyan ilk yatçıyım. Cobra King’i tasarlarken Ayşe Polat bize yardımcı oldu. Maun mobilyaların yerini meşeler aldı. Yatlarımız, 12-13 milyon Euro’ya el değiştiriyor.



İlk teknemi, Trabzonspor’un eski başkanlarından Sadri Şener’e sattım. Sonra Malezya’nın en zengin adamına sattık. Adnan Polat’a yaptığımız, 38 metrelik, üç katlı, “Maisha” isimli, okyanus aşırı yol yapabilen thrawler tekne çok ilgi çekti.


Yatçılık Oscar’larına aday oldu

Adnan Polat’a yaptığımız Maisha, yatçılık sektörünün Oscar’larına iki dalda aday oldu. Bu kadar büyük tekneler uluslararası iş yapan insanlar için çok büyük bir prestij. O misafirler daha sonra bize müşteri oluyor. Mesela Arsenal Kulübü’nün Başkanı Adnan’ın tekneyi ziyarete gelmişti, sonra bize tekne sipariş etti. Adnan Polat’a bana güvendiği için minettarım. Maisha yaptığım ilk thrawler tipi çelik tekneydi ve Monaco Fuarı’nda ziyaretçi rekoru kırdı. 2009’da Amerikan Boat Show dergisinin düzenlediği, yatçılık sektörünün Oscar’larına 2 dalda aday oldu. En iyi motoryat ve en iyi müşteriye özel motoryat dalında...





10 ayda 9 ameliyat oldum

“Sliding Doors” filmi vardır. Hani kız metroyu kaçırır... ‘Metroyu kaçırsaydı hayatı nasıl olurdu, kaçırmasıydı nasıl olurdu’ onu izleriz filmin devamında. Benim başıma gelen de aynen bu. Rolex’in İsviçre’deki sahibi Patrick ve Lina bizim çok yakın arkadaşlarımız. O hafta sonu bizi Sardunya’ya Rolex Cup’a davet ettiler... Maisha’yı da denize indireli birkaç gün olmuştu. Adnan işlerinden dolayı gelememişti. Sonra aradı “Geliyorum” dedi.


Şimdi adam teknesine ilk kez binecek. Biz olmasak olmaz. Aradım Patrick’i, yarışların ikinci periyoduna katılacağımızı söyledim. Neyse çıktık hep beraber Maisha’yla... Fransız kaptan tekneyi açığa bağladı. Adnan da Türk usulü kıçtan karaya bağlanmayı sever. Uyardım, dedi ki “Patron açıkta istiyor.” “E iyi” dedim. Birkaç saat geçti. O gün, Ermenistan Türkiye maçı var. Telefon anteninin ayarı bozulmuş. Tamirci dedi ki, “Bunun ayarını yapmak için teknenin kıçtan karaya düz bir şekilde bağlanması lazım.” Aynı anda arkadaşım Mustafa Oğuz aradı, yan teknedeymiş. Hadi dedim, bir ona uğrayayım. Ben jet skiyi indirip Mustafa’ya gideceğim. Jet ski de yeni model, marşın yeri değişmiş. Onu bulayım derken, jet ski devrildi, teknenin altına düştüm. O sırada tekne kıçtan karaya bağlanmak için harekete geçmişti. Beni gördüler ama koca tekne bir anda durmuyor. Diyorum ki alnıma yazılıymış bu kaza... Tekne karaya ilk söylediğimde bağlansaydı bile olmayacaktı. 10 ay boyunca 8-9 ameliyat oldum. Şimdi iyiyim, ameliyat izleri kaldı bir tek.


Soldan Sağa: Eren Baki, Harika Baki, İlker Küre, Elif Baki Küre, Samim Baki, Çisem Buyan Baki, Çağan Baki.

Hayata bakışım hiç değişmedi

Kaza hayata bakışımı çok değiştirmedi. Kişiliğim gereği bu tür olayları kolay atlatabiliyorum. Kaza sonrasında çocuklar da Bodrum’a döndü. Kurumsal olarak da çok büyüdüğümüz için ailede herkes işin bir ucundan tuttu. Tasarım olarak tarzımızın dışında inşaa ettiğimiz Infinity teknesi oğlum Eren’in fikriydi. Çok başarılı oldu ve çok takdir topladı. Eşim teknelerin iç dizaynıyla kızım da müşteri ilişkileriyle ilgilendi. Ben de işleri çocuklara bıraktım. Yarı emekli olarak işe yukardan bakmaya başladım. Geldiğimiz noktada, güzel işler yapıyorlar.


Tekne sayısı çok düşük

Üç tarafı denizlerle çevrili bir ülke olarak yat sayımız nüfusumuza, koylarımıza göre çok düşük. Mesela Bodrum Marmaris arası 2 bin tekne bağlı. Bu sayı en az 20 bin olmalı. Ben 20 bin lüks yat olmalı demiyorum, irili ufaklı tekneleri kastediyorum. 6 metre sandal da olabilir bu. Önemli olan denizde olmak. Bizdeki mantık ‘En iyi tekne arkadaşımın teknesi...’ Tabii, ciddi lüks bir yandan. Bir alınca sevinirsin, bir satınca... Sağa çekip park edemiyorsun. Marina kirası, kaptanı, bakımı derken az buz para gitmiyor. Ama iki araba alabilecek maddi güçte olan insanlar, çok rahat tekne de alabilirler. Akıllarına gelmiyor.




Müşterilerimiz arasında; Cem Boyner, Sezen Aksu, Hülya Avşar, Warner Bross’un ortağı Warren Bross, Gucci Ailesi, İngiliz Kraliyet Ailesi, Tunus Kralı... Kim istersen var. Yaptırdıkları tekneler tamamen kendi zevklerine göre oluyor.


Sahneleri çok seviyorum

Arkadaşım Most Production Mustafa Oğuz bir şey olabileceğimi düşünmedi herhâlde ki, hiç benim üzerime eğilmedi. Elimden tutsa meşhurdum şimdi... Sezen Aksu hâlâ “Gel albüm yapalım sana” diyor. Ama ben de tembelim, üşeniyorum.









Samim’s farklı bir boyut getirdi

1995’lerde açtım “Samim’s”i. Bizim Sadri Şener dedi ki “Burada iyi restorana, bara ihtiyaç var. Sen de sosyal tipsin, çevren var, tutar.” Olur mu, olmaz mı derken, Sadri mekânı kiralamış bile... Alt kat yemek, üst kt bardı. Sonra baktık yemek işi yavan gidiyor ama bar dolup taşıyor. Bara ağırlık verdik biz de... Türkçe müzik çalıyorduk ama özelliği galiba bendim. Nasıl başladı bilmiyorum ama insanlar beni her akşam sahnede görmek istiyordu. Meraklı olduğum için, kaptım mikrofonu, kendimi ortaya attım. “Kendi yerim, parayı harcıyorum, bari şarkı söyleyeyim” dedim, tuttu. Millet bıkmasın diye her akşam 2-3 şarkı söylüyordum o kadar... Ama insanlar eğlenirken masaları filan kırıyordu, o derece. Eğlencenin dozu çok yüksekti.

İki sene sonra devrettim. Sağlığım bozuldu, yoruldum. Bir yandan çalışıyoruz, bir yandan da insanları eğlendirmek için küfe gibi içiyoruz. Devrettikten sonra eğlencenin türü değişti. Gitmedik bir daha... Sanırım bizim müşteriler de yorulmuştu, onlar da bir süre sonra elini ayağını çekt



Filmlerde bir kaç dakika oynadım

Şener Şen’le çok sevişiriz. Hatıra olsun diye Gönül Yarası’nın finalinde de oynamıştım. Kabadayı çekilirken Şener Şen “Tam sana göre bir rol var. Oynar mısın?” dedi. “Oynarım” dedim. Yapımcılara sordu. Onlar da tanıdıktı. Tanıdık işi oldu biraz. Barmen rolündeydim.

Birkaç dakika göründüm ama çekimler bir hafta sürdü. Çok eğlendim tabii.



Yardım konseri verdim

Bir kez yardım konseri verdim. Bizim Dilara Endican organize etti, biletleri de yüksek paradan satmış. İstanbul sosyetesi oradaydı, ben de çok şaşırmıştım.



Ben Bodrum’dan çok şey öğrendim Bodrum’da benden. Bodrum önemli bir merkez, bir kasaba gibi görünse de bir çok büyük şehirden daha hareketli. Bodrum, pek çok sanatçı, işadamı, yerli ve yabancı turistin tercihi. Geldiği noktada ülkemizin turizm markası olan Bodrum, yerel yönetimin kaynaklarıyla yönetebileceği bir yer olmaktan çıktı. Merkezi yönetimin Türkiye’nin bir markası olan Bodrum’a destek olması gerekiyor.



Comentarios


bottom of page