top of page
  • Yazarın fotoğrafı: BODRUMDergi
    BODRUMDergi
  • 3 Ağu 2022
  • 4 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 20 Eyl 2022

Covid-19 pandemisi nedeniyle zorlu geçen kış döneminin ardından nihayet yaz mevsimi geldi. Ancak sıcakların artması, insanların daha çok havuzlar gibi ortak kullanım alanlarında bir arada bulunuyor olmaları, su ve besin hijyeninin daha zor sağlanması, kene ile sivrisinek gibi etkenlerle temas, akut bağırsak enfeksiyonundan legionella enfeksiyonuna kadar pek çok enfeksiyon riskini de beraberinde getiriyor.


Tedavisi mümkün olan bu hastalıkların ciddiye alınmaması nedeniyle tanı ve tedavi süreçlerinin gecikmesi hâlinde kimi zaman hayatı tehdit eden boyutlara ulaşabilen sıvı-elektrolit kayıpları ve ciddi septik tablo, bir başka deyişle ağır enfeksiyon sonucunda bağışıklık sisteminin verdiği yoğun tepki ile organ ve dokularda hasarlar görülebiliyor.


Dr. Semra Kavas | Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı
Dr. Semra Kavas | Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı

Acıbadem Kozyatağı Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Dr. Semra Kavas, alacağımız basit önlemlerle yaz aylarında sıkça görülen enfeksiyonların büyük bir kısmından korunmanın mümkün olduğunbelirterek, “Hijyenik koşullarda üretilip saklandığından emin olduğumuz yiyecek ve içecekleri tüketerek; kene ve sivrisineklerden korunmak için önlemlere uyup kırsal alanlarda bulunduktan sonra tüm vücudun kene kontrolünü yaparak; deniz, havuz, banyo veya egzersiz sonrasında ıslak, terli çamaşırlar veya mayoyla uzun süre durmayarak başlıca tedbirleri almış oluruz.” diyor.



Acıbadem Kozyatağı Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Dr. Semra Kavas, yaz aylarında en sık görülen enfeksiyonlardan korunmak için almamız gereken önlemleri anlattı; önemli öneriler ve uyarılarda bulundu.


Akut Bağırsak Enfeksiyonu (Gastroenteritler)

Akut gastroenteritler (bağırsak enfeksiyonları) yaz aylarında sıkça görülen enfeksiyonları oluşturuyor. Rota ve adenovirüs gibi virüsler; E.coli, Salmonella, Shigella ve S.aureus gibi bakteriler enfeksiyon etkeni olabiliyor.


Hastalık kontamine olmuş (kirlenmiş) eller, hijyenik hazırlanmamış ya da uygun koşullarda saklanmamış besinler, yetersiz dezenfekte edilmiş havuz suyunun yutulması, kanalizasyon sularıyla kirlenmiş suyun içilmesi ya da kirli suyla temas etmiş yiyeceklerin tüketilmesiyle bulaşıyor. Dr. Semra Kavas, bulantı, kusma, ishal, karın ağrısı ve ateş gibi belirtilerin birkaçını içeren tablolarla kendini belli eden bu enfeksiyonların en önemli sonucunun sıvı kaybı olduğuna işaret ederek, “Dolayısıyla tedavinin bel kemiği, sıvı ile tuz kaybının zamanında ve hastalığın şiddetine uygun şekilde yerine konmasıdır. Bakteriyel etkenlerin bazıları için antibiyotik tedavisi gerekebiliyor” diyor.



Nasıl Korunmalı?

  • El hijyeninize dikkat edin.

  • İçme sularının ve yiyeceklerin yıkandığı suların temizliğinden emin olun.

  • Temizliğinden ve saklama koşullarından emin olmadığınız gıdaların tüketiminden kaçının.

  • Süt ve süt ürünlerinin sıcak ortamlarda kolay bozulabildiğini unutmayın.


İdrar Yolu Enfeksiyonu

Kirli havuz ile sulara girmek, ıslak ve kirli mayoları değiştirmemek, yeterli su içmemek gibi nedenlerle özellikle kadınlarda idrar yolu enfeksiyonu görülme sıklığı artıyor. Bu enfeksiyon idrar yaparken yanma, sık idrara çıkma isteği, karın alt bölgesinde ağrı ve rahatsızlık hissi, karında şişlik, bulanık ve kokulu idrar, bulantı, kusma ile ateş gibi belirtilere yol açıyor. Tanı konulması ve tedavisi kolay olmakla birlikte, ihmal edilmesi halinde ciddi böbrek enfeksiyonlarına neden olabiliyor.


Nasıl Korunmalı?

  • Yaz aylarında su içmeyi arttırın.oİdrarınızı kesinlikle tutmayın.

  • Klorlama ve su analizi yapıldığından emin olunmayan havuzları tercih etmeyin.

  • Suya girmeden önce ve çıktıktan sonra duş alın.

  • Islak mayo ile kalmayın, mayonuzu sudan çıktıktan sonra hemen değiştirin.

  • Tuvalet sonrası temizlik kadınlarda önden arkaya doğru yapılmalı.



Mantar Enfeksiyonları

Sıcak havalar, deniz ve havuz gibi faktörler genital bölge ile cilt mantar hastalıklarında artışa neden olabiliyor. Özellikle kadınlarda, diyabet hastalarında ve yakın zamanda antibiyotik kullanan kişilerde genital mantar enfeksiyonu riski artıyor. Mantar enfeksiyonları genital bölgede ağrı, kaşıntı, akıntı; ciltte renk değişikliği, kaşıntı, kepeklenmeler ile ortaya çıkabiliyor. Dr. Semra Kavas, “Mantar enfeksiyonlarının çoğunlukla kremlerle tedavisi mümkün olsa da bazı koşullarda ağızdan mantar ilaçlarının alınması gerekebiliyor” diyor.


Nasıl Korunmalı?

  • Havuz ve deniz sonrası ya da terledikçe ıslak kıyafetlerinizi kurusuyla değiştirin.

  • Pamuklu iç çamaşırı giymeye, sık sık çamaşır değiştirmeye dikkat edin.

  • Hava geçiren ayakkabıları tercih edin.

  • Beslenme düzeninize dikkat edin; bol su içilmeli, sindirimi kolay olan hafif gıdaları tercih etmeli, baharat kullanımını azaltmalı, paketli gıda tüketiminden kaçınmalı, meyve ve sebzeden zengin beslenmelisiniz.



Böcek Isırıklarıyla Oluşabilen Enfeksiyonlar

Yaz aylarında dış ortamda geçirilen zaman arttığı için hastalık taşıyıcı olabilen keneler ve sivrisinekler gibi etkenlerle temas riski artıyor. Viral bir hastalık olan ve hayatı tehdit edebilen Kırım Kongo Kanamalı Ateşi, kene ile bulaşıyor ve yüksek ateşle seyrediyor. Yine kene ile bulaşan Lyme hastalığı ve Q ateşi de ülkemizde görülüyor ve ateşin eşlik ettiği farklı klinik tablolara sebep oluyorlar. Dr. Semra Kavas, bu enfeksiyonların antibiyotikler ile tedavi edilebildiklerini belirterek, “Ayrıca özellikle yurt dışı seyahat öyküsü olan ateşli hastalarda altta yatan neden sivrisineklerle bulaşan ve Afrika ile Asya ülkelerinde sık görülen sıtma, Batı Nil virüsü veya Zika virüs hastalığı olabiliyor” diyor.


Nasıl Korunmalı?

  • Kırsal alanlarda, kenelerin vücudunuza girebileceği açık yerlerinizi kapatın.

  • Kenelerin kolay fark edilebilmeleri için açık renkli kıyafetler giyin.

  • Eve döndüğünüzde kıyafetlerinizi çıkararak kene açısından kontrol yapın.

  • Sıtma yönünden, riskli bölgelere seyahat öncesinde alacağınız ilaçlar için seyahat sağlığı ile ilgili merkezlere başvurun.

  • Bataklık, su birikintisi ve çalılık alanlarından uzak durun.

  • Çevresel kontrolün sağlanamadığı bölgelerde doğrudan cilde uygulanmayan ve toksik içerikli olmayan sinek-kene kovucu maddeler kullanın.

  • Solunum Yolu Enfeksiyonları

  • Boğaz ağrısı, öksürük, burun akıntısı, kas-eklem ağrıları ve ateş, üst solunum yolu enfeksiyonlarının sıklıkla görülen belirtilerini oluşturuyor.



Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Dr. Semra Kavas, genellikle virüslerin etken olduğu bu hastalıkların destek tedavilerle ortadan kalktığını vurgulayarak, “Yaz aylarında daha sık rastlanan ve solunum yollarından bulaşan Lejyoner hastalığı da, legionella türü bakterinin sebep olduğu ciddi bir akciğer enfeksiyonudur. Bakteri genellikle çevresel kaynaklardan yayılan soğutma kulelerinin fanlarından, jakuzi ve duş başlıklarından, sprey nemlendirme cihazlarından ve dekoratif fıskiyelerden yayılan su damlacıklarının solunmasıyla bulaşıyor. Tedavi büyük önem taşıyor, aksi hâlde ek hastalıkları olan, ileri yaş ve bağışıklık sistemi zayıf kişilerde ölüm oranları yüzde 50’nin üzerinde seyrediyor.



Nasıl Korunmalı?

  • En önemli önleme el temizliğiyle mümkün oluyor. Ellerinizi sık sık en az 20 saniye boyunca sabun ve suyla yıkamayı alışkanlık edinin.

  • Sabun ve su yoksa, en az yüzde 60 alkol içeren alkol bazlı el dezenfektanı kullanın.

  • Gözlerinize, burnunuza ve ağzınıza kirli, yıkanmamış ellerle dokunmayın.

  • Hasta olan insanlarla yakın temastan kaçının.

  • Öksürüğünüzü mendille kapatın ve mendile hapşırın. Ardından mendili çöp kutusuna atın.

  • Kapalı kalabalık ortamlarda uzun süre kalmanız gerekliyse cerrahi maske kullanın.

  • Sık dokunduğunuz yüzey ve eşyaları (gözlük, çanta, cüzdan vs) normal bir temizleme spreyi, dezenfektan mendil veya su-sabunla silerek temizledikten sonra kullanın.

  • Klimaların temizlik ve bakımlarını düzenli olarak yaptırın.

  • COVİD-19 aşınızı, risk grubunda iseniz pnömokok ve influenza aşılarınızı mutlaka yaptırın.

  • Yazarın fotoğrafı: Şehriban Aydın
    Şehriban Aydın
  • 13 Haz 2022
  • 3 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 20 Eyl 2022

Güneşin ultraviyole ışınları (UV), dış faktörlere bağlı cilt yaşlanmasının en büyük nedenlerindendir. UV bunu, derinin üst katmanında bulunan hücreleri hedef alarak yapar. Yapılan araştırmalara göre, güneş ışınlarının cildi yaşlandırma oranı yüzde 90 gibi oldukça yüksek bir rakamdır. Her gün yüzde 15 SPF güneş koruyucu kullanan bireylerde bu oranın yüzde 24 düştüğü gözlemlenmiştir. Bu durumda düzenli güneş koruyucu kullanmak ve bunu alışkanlık hâline getirmek oldukça önemli.


Ultraviyole ışınları nedir, güneş koruyucu alırken neden UVB/UVA ile karşılaşırız?

Dünyaya ulaşan güneş ışınlarının sadece yüzde 5’ini oluşturan UV ışınları, çok güçlüdürler. Birkaç çeşit UV ışını vardır. UVC ışınları çoğunlukla ozon tabakası tarafından engellenirken, UVA ve UVB ışınları yeryüzüne ulaşır ve cilde etki eder. UVA ışınları cildin erken yaşlanmasına neden olurken, UVB ışınları yanıklardan ve bronzlaşmadan sorumludur. Cilde ulaşan UVA ışını UVB’den neredeyse 20 kat daha fazladır. Deri, yapı olarak dıştan içe doğru Epidermis (üst deri), Dermis (alt deri) ve Hipodermis (deri altı dokusu) olarak 3 katmandan oluşur. UVA ışınları, deride daha derine nüfuz eder ve epidermis ile dermise ulaşır. UVA ışınları tüm yıl boyunca bulunurken, UVB ışınları esas olarak yaz aylarında bulunur. UVB ışınları, UVA ışınları birlikte hücre DNA’sında hasara neden olurlar ve uzun vadede cilt kanserinden sorumludurlar. İkisi birbirinden farklıdır fakat tüm yıl ve gün boyunca aynı uzunlukta yeryüzüne ulaşırlar. Aralarındaki en temel fark ise; UVA ışınları ciltte hissedilmez, daha sinsice bir etkiyle zarar verir. Bulutlar tarafından filtrelenmez ve camdan (araba, pencere camı vb.) geçerler.



Güneş Kremi Alırken Nelere Dikkat Etmeliyiz?

UVB ışını, derinin üst tabakasını etkiler. Üst tabaka deriyi kısmen, güneş ışınlarını yansıtma, dağıtma ve absorblama yoluyla UVA ve UVB ışınlarının etkisinden korumaktadır. Ozon tabakasının incelmesi gibi çevresel faktörler dolayısıyla bu koruma yeterli olmamaktadır. Bu nedenle güneş ışınlarından koruyan ürünler, UVA ve UVB filtreleri içermelidir. Satın alacağınız ürünün ambalajı üzerinde UVB için mutlaka SPF (Sun Protection Factor) belirtilmiştir. Spf 15 ortalama yüzde 93’e kadar koruma sağlar. Fakat tek başına yeterli değildir. SPF 30/50 olduğu zaman sonuç yüzde 98’e kadar çıkar. UVA; Broad Spectrum, PA, PPD olarak UVA ışınlarından korunmayı gösterir. Benim tavsiyem; güneş kreminizin en az SPF 15 PA++ koruma içerdiğinden emin olun! Güneş ışınlarının, D vitamini kaynağı olmasının yanı sıra deri üzerindeki etkileri her zaman olumlu olmuyor. Güneş ışınlarının zararlarının biyolojik ve patolojik etkisi çok fazladır. Biyolojik olarak, hücre çekirdeği (DNA) bozulmasına yani hücre ölümüne neden olur. Bağ dokular bozulur, serbest radikal üretiminde artış görülür. Patolojik olarak ise; Güneş yanığı, dermatit, melazma, kahverengi lekeler, erken yaşlanma, elastin lifi ve kollajen hasarı gibi pek çok soruna neden olur. Güneş koruyucuları tercih ederken mutlaka UVA korumasını güçlendirmek gerekir. Her kategori UVB-UVA ışınlarına karşı standardize bir koruma düzeyine denktir.



Kısaca belirtmek gerekirse, güneş koruyucu kremini alışkanlık hâline getirmek ve düzenli bir şekilde kullanmak gerekmektedir. Asit ürünleri kullanıyorsanız ya da herhangi bir işlem yaptırıyorsanız mutlaka güneş koruyucu kullanmalısınız ki daha fazla lekelenme durumu oluşmasın. Yağlı ve sivilceli ciltler de hassas ciltlerdir. Özellikle sebum oksidasyonunu engellemek için güneş kremi kullanmak oldukça faydalıdır. Sadece içerik olarak dikkat etmeniz gereken Retinyl Palmitate etken maddelerdir. Bu içerikli ürünler, ciddi anlamda irritasyona yani deride tahriş ve yıpranmalara neden olabilir.



Önemli bir diğer bilgi de iki saat kuralına uymanız. Çünkü koruyucuların etkisini kaybettiği gözlemlenmiştir. Aynı zamanda iki parmak kuralına da uygun kullanılmalıdır. Güneş kremini işaret ve orta parmağınıza şerit hâlinde sürdüğünüzde, bu miktar tam koruma için yeterli gelecektir.



Ürünü nemlendirici olarak değil, koruma kalkan gibi düşünmeniz daha doğru olacaktır. Yaz mevsiminde mutlaka iki saatte bir uygulayıp ilkbahar, sonbahar ve kış mevsiminde ise bu süreyi uzatabilirsiniz.





  • Yazarın fotoğrafı: BODRUMDergi
    BODRUMDergi
  • 30 May 2022
  • 2 dakikada okunur

Düşüşe geçen bağışıklık, mevsimsel gripten Koronavirüs’e kadar pek çok hastalığa kapı aralıyor. Uygun beslenme modeliyle birçok rahatsızlığın seyrinin yavaşlatılmasının yanında önüne de geçilebilir. Süper gıdalara dikkat!





Formda kalırken bağışıklığı güçlendirmenin önemini belirten Beslenme Uzmanı ve Diyetisyen Pınar Demirkaya, diyet yaparken kalori hesabı yapmaya gerek olmadığını söylüyor.


Beslenme Uzmanı ve Diyetisyen Pınar Demirkaya
Beslenme Uzmanı ve Diyetisyen Pınar Demirkaya

Özellikle kış mevsiminde bünyeyi tehdit eden virüslere karşı metabolizmayı güçlendiren besinlerin tüketilmesi gerektiğinin altını çizen Demirkaya, obeziteden hipertansiyona, Haşimato Hastalığı’ndan kalp-damar sorunlarına ve insülin direncinden diyabete varıncaya kadar birçok rahatsızlığın önüne geçilebildiğini ifade ediyor. Demirkaya’ya göre kalori hesabı yapmadan hem zayıflamak hem de bağışıklığı güçlendirmek önemli. Ancak yapılacak diyetler kişiye özel olmalı çünkü her diyet herkese uymuyor. Dahası, kalori hesabı yapılan diyetler yanlış sonuçlar verebiliyor. Beslenme Uzmanı ve Diyetisyen Pınar Demirkaya’nın önerileri şöyle:


Vücut Kitlesi, Yaş, Cinsiyet, Stres

Kişinin tüketebileceği gıdaların detaylı incelemelerden sonra belirlenmesi gerekiyor. Bu konuda vücut kitlesi, hareket sıklığı ve uyku düzeni iyi saptanmalı. Ayrıca genetik faktörler, cinsiyet ve yaş aralığının yanında stres ölçüsü de yine önemli bir etken. Mikrobiyom analizi sonrası ise gerekli diyet programına başlanabiliyor. Unutmamak gerekiyor ki diyet kişiye özel hazırlanmalı. Ancak genel programlara yumurtayla birlikte lif ve mineral bakımından zengin domates, karalahana, şalgam ve turp gibi süper gıda adı verilen besinler dahil edilebiliyor.


Tahin, Brokoli, Zencefil

Güçsüz bir bedene sahip olduktan sonra zayıflamak önemli değil çünkü hastalıklar soğuk havanın, hareketsizliğin ve düzensiz beslenme gibi birçok faktörün etkisiyle bünyeyi tehdit ediyor. Bağışıklığı güçlendirmek için zencefil, kırmızı pancar, avokadonun yanında çinko değerleri yüksek kabak çekirdeği ve tahin tüketilebiliyor. Ayrıca C vitamini açısından yüksek değerlere sahip besinler de beslenme planına eklenmeli. Brokoli ve maydanoz bol miktarda C vitamini içeren gıdalar arasında yer alıyor.



Fırınlayın veya Haşlayın

Düşük glisemik indeksli ve lif içeriği bakımından zengin besinler hem tok tutuyor hem de dengeli beslenme için hassas öneme sahip. Bu doğrultuda kabak, patlıcan ve karnabahar tercih edilebiliyor. Ancak kızartmak yerine fırınlama ile haşlama, sağlıklı yaşam için denge köprüsü görüyor. Ayrıca yoğurt ile armut, kivi, elma, kuru kayısı gibi meyve ve sebzelerden hazırlanan zeytinyağlı ve limonlu salatalar yine dengeli beslenme için tüketilebiliyor. Ceviz, fındık, badem, kabak çekirdeği gibi yağlı tohumlar ise beslenme modellerine kolaylıkla dahil edilebiliyor.


Bodrum Dergi Web Sitesi © Yabancı Ses Prodüksiyon tarafından hazırlanmıştır.

bottom of page