top of page
  • Yazarın fotoğrafı: Dt. Ebru Küçük Erşan
    Dt. Ebru Küçük Erşan
  • 6 Eyl 2022
  • 3 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 17 Eyl 2022

Güzel bir gülüş, insanların özgüveni ve karşı tarafa pozitif enerji gönderme açısından çok önemlidir. Özellikle gülünce dişlerin beyaz görünmesi herkesin isteğidir. Diş rengi; ten rengi ve dudak rengiyle birlikte olduğundan açık ya da koyu görünebilir. Özellikle koyu tenli insanlarda diş olduğundan daha açık, açık tenli insanlarda da olduğunda daha koyu görünebilir. Diş rengini günümüzde çeşitli yöntemlerle açmak mümkündür. Burada önemli olan doktor kontrolü altında kademeli olarak dişleri beyazlatmaktır.


Diş beyazlatma, dişlerin yüzeyindeki gözenekli mine yapısında oluşan renkli organik ve inorganik maddelerin diş beyazlatma jelleri dediğimiz karbemid peroksit ile giderilmesi işlemidir. Dişlerinizi beyazlatmayı düşünüyorsanız; klinik ortamdaki tedaviden evde uygulanan yöntemlere kadar birçok seçenek bulunuyor. Evde yapılan beyazlatma tariflerinin risklerini bilmek önemlidir. Evde yapılan beyazlatma işlemlerindeki en büyük tehlike diş enamelinizin zarar görmesidir. Doğal gıdalar veya herhangi bir şekilde soda kullanımı diş etlerinin tahriş olmasına ve diş enamelinin zayıflamasına yol açabilir.


Kanal tedavili dışında beyazlatma yöntemleri dişlerde az da olsa hassasiyete sebep olabilir. Dişlerde hassasiyet mevcutsa önce bunun nedenleri araştırılmalı. Çürük, diş eti çekilmesi ve kök hassasiyetine bakılabilir. Biyolojik beyazlatma jelinde hidrojen peroksit çok düşük olduğundan ve jelin mine kristalleri içermesinden dolayı hassasiyet oldukça düşüktür. Hidrojen peroksit oranı ne kadar yüksekse hassasiyet o kadar artar. Bu nedenle piyasada satılan ve içinde ne oranda beyazlatıcı olduğunu bilmediğiniz ürünleri kontrolsüz bir şekilde kullanmayın.

Öncelikle; diştaşı, sigara, çay ve kahve lekeleri temizlenip dişin ana rengine ulaşmak gerekir. Ondan sonra diş renginin ne kadar açılması isteniyorsa ona göre bir tedavi seçilmelidir. Buna da hekimle birlikte karar vermek gerekir.


Ev Tipi Beyazlatma

Hasta ağzından özel olarak kaşıklarla ölçü alınır ve şeffaf plaktan dişlerine uygun plak hazırlanır. Bu plağın içine hasta, tarif edildiği şekilde verilen jelini sürer ve (Yüzde 10-15 karbonid peroksid veya hidrojen peroksit) ortalama 4 ile 6 saat takar. Hassasiyet durumuna göre 10 güne kadar bunu kullanabilir. Bu jeli uygularken diş etine taşmaması gerekir. Yoksa diş eti tahriş olabilir. Bu durumda E vitamini içeren jel kullanılabilir. Eğer diş rengini istediği kadar açmışsa daha kısa süre de kullanılabilir.



Ofis Tipi Beyazlatma

Zaman sorunu olan ve kısa sürede beyazlatma isteyen hastalar için kullanılır. Diş etine koruyucu bir bariyer diş hekimi tarafından sürülür ve ultraviyole ışık ile sertleştirilir. Daha sonra beyazlatıcı jel sürülür. Kullanılan markaya göre ultraviyole ışık ile ya da lazer ile aktive olan jeller mevcuttur. Ortalama 40-50 dakika uygulanır ve sonra yıkanır.


Kombine Tipi Beyazlatma

Hem ofis hem de evde tedavinin birlikte yapılmasıdır. Ofiste yapılan beyazlatmadan 3-4 gün sonra evde, hasta tarafından plaklarla yapılan ev tipi uygulama ile tedavi devam eder.

Zoom Tipi Beyazlatma

Yine klinikte uygulanan diş etine koruyucu ve jel sürüp mavi ledle yapılan beyazlatmadır. 15’er dakikadan 2 seans olarak uygulanabilir. Hızlı bir tedavi şeklidir. Diş rengine ve hassasiyet durumuna göre 15’er dakika olarak 3 seans da yapılabilir. İstenirse evde takviye olarak da beyazlatma devam edebilir.

Dişlerde İçten Beyazlatma

Kanal tedavisi yapılmış ve renk değiştirmiş dişlerde uygulanır. Dişin arka kısmından açılır ve içine beyazlatıcı jel konulur. 2-3 seans uygulanır.


Dişlerin beyazlaması herkeste farklı olabilir. Bazı grileşmiş lekeleri açmak zor olabilir. Beyazlatma süresi boyunca 4-5 gün çay, kahve, renkli içecekler, kırmızı şarap ve renkli meyvelerden uzak durmak gerekir. Hastanın kullanımına bağlı olarak 6 ay ile 1 yıl etkili olur. Sonra 1-2 seans yapılırsa daha uzun süre kullanılabilir.



Diş beyazlatma uygulamasının yapılamadığı bazı durumlar mevcuttur.

  • Geniş pulpalı dişlerde,

  • Aşırı aşınmış dişlerde,

  • Porselen kuron uygulamasının olduğu dişlerde,

  • Hamilelik ile emzirme dönemindeki kadınlarda,

  • Ağız sağlığı kötü olan bireylerde,

  • Diş yapısal bozuklukları olan kişilerde,

  • Diş hassasiyeti olan kişilerde,

  • Diş kırıkları ya da diş çürükleri gibi durumlarda diş beyazlatma uygulaması gerçekleştirilememektedir.

  • Yazarın fotoğrafı: Dr. Öğr. Üyesi Turhan Şalva
    Dr. Öğr. Üyesi Turhan Şalva
  • 6 Eyl 2022
  • 3 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 17 Eyl 2022

Şiddet; bir toplumun eğitim, iletişim becerileri, gelir düzeyi, insani ve ahlaki değerleri ile yönetim biçimi ve hukuk sistemiyle doğrudan ilişkili bir sorundur. Bu sorunlardan bir veya birkaçının varlığı farklı boyutlarda ve türlerde şiddetin yaşanmasına neden olur. Tümünün bir arada olması ise çözümü giderek zorlaşan boyut ve türlerde şiddetle karşılaşmamızı sağlar. Şiddete yol açan unsurların her birini bu yazıda geniş olarak ele almamız imkânsız olsa da eğitim düzeyinin, temel sorunların çözümü için uzun yıllar sonrasını hedefleyerek derhal müdahale edilmesi çok önemlidir. Sağlık çalışanlarına yönelik şiddet üzerinden değerlendirme yaparsak, şiddetin taraflarını sağlık çalışanları ve hasta/hasta yakınları olarak tanımlayabiliriz.


Öncelikle şiddet olayında, şiddeti uygulayan ve şiddete maruz kalan tarafların niteliklerine kısaca göz atmak faydalı olacaktır. Hekimler, hasta ile en fazla iletişim kuran sağlık çalışanları arasındadır. Ayrıca yetkinlik ve sorumluluk açısından da en çok şiddete sebep gösterilen meslek grubudur. Hemşire, acil tıp teknisyeni vb. diğer sağlık meslek mensupları da etki altındadır. Yine sağlık yöneticileri, ambulans çalışanları ve şoförleri vb. bir şekilde şiddete maruz kalabilmektedir.


Şiddete maruz kalan tarafta hekim olmak nasıl bir şey kısaca bakalım. Başarılı ve istikbal vaad eden çocuklar ve aileleri çok prestijli ve kutsal olarak gördükleri bu mesleği kendilerine hedef olarak belirleyerek çok uzun ve yorucu bir yolculuğa başlarlar. Başarı için gerekli eğitim hayatına ait disiplinle yaşıtları ile aynı şartlarda büyümeden çocukluklarını, ergenlik ve gençlik dönemlerini çok yorucu ve stresli şekilde geçirirler. Elde ettikleri başarı aşaması hayatlarının hiçbir döneminde ulaşılması gereken nihai bir hedef olmaz. İlköğretim, lise, üniversite, uzmanlık, yan dal uzmanlık, üst uzmanlıklar, akademik çalışmalar ve unvanlar yaşam boyu hedefleri olur. Çoğu hekim, kamu hizmeti olan sağlık hizmetlerinde görevlerini yerine getirirken belki de bir sonraki hedeflerine gece gündüz çalışmaya devam ederler. Gün boyu çalışıp mesai bitiminde nöbete giren, sabah nöbet bitiminde yine mesaiye devam eden asistanlıkla başlayan mesleki sürecin bir döneminde ertesi sabah yine mesai ve nöbete gelmek de var. Üstelik ekonomik karşılığını alamadıkları insan üstü bir çaba harcayarak. Bir hekimin eğitim hayatının ortalama 18–30 yıl arasında değiştiğini söyleyebiliriz. Uzun süren eğitim hayatı sayesinde hekimlik becerisi yanında çoğu hekimin farklı alanlarda becerileri gelişmiştir. Entelektüel insanlar olarak yaşamlarını sürdürürler. Hani derler ya “Tıp Fakültesi’nden sadece hekim değil her türlü becerisi gelişmiş insanlar çıkar“ diye. Bu yorucu tempoda onların da dayanma sınırlarının zorlanmış olabileceğini, empati yeteneklerinin bazen kısıtlanmış olabileceğini tabii ki göz ardı etmiyoruz. Ama hekimlik aynı zamanda güçlü iletişim becerisi ve empati yeteneği de gerektirir.



Şiddete maruz kalan diğer sağlık çalışanları da hekimler kadar yoğun teorik eğitimler almasa bile kendi alanlarında çok yoğun beceri eğitimi almaktadırlar. Gözleri kapalı damara giren, sonda takabilen, acil müdahaleler yapabilen, bazı durumlarda hekim kadar güçlü becerilere sahip sağlık çalışanları, nitelikli bir eğitimin ardından meslek hayatlarına başlayıp en son pandemi döneminde görüldüğü gibi insan üstü çabalarla topluma hizmet etmektedirler.



Şiddeti uygulayan tarafa bakınca ise hastalar veya hasta yakınları ile karşılaşıyoruz. Eğitim-Sen’in Ülkemizde ortalama eğitim düzeyi 2019–2020 yılı raporuna göre Türkiye’de kişi başına ortalama eğitim süresi 9 yıl olarak belirtildi. Bir tarafta ortalaması 9 yıl olan eğitime sahip bir kitle, diğer tarafta yaşamı ortalama 24 yıl eğitimle geçen hekimler veya sağlık çalışanları.



Eğitim insanımıza; dinleme, anlama, yorum yapma, empati kurma, problem çözme, karşısındaki insana saygı gösterme, büyüklerine saygı, küçüklerine sevgi hisleri duyma, doğayı ve hayvanları sevme, doğru iletişim kurma gibi pek çok özellik kazandırır. Yeterli süre ve nitelikli eğitim veremediğimiz insanımızdan bu özelliklere sahip olmasını bekleyemeyiz. Ama bir toplumun huzur ve refahı için gerekli olan eğitim düzeyinin yükselmesi ihtiyacı, bilim ve teknoloji, kalkınma, sanayileşme gibi birçok alanda geri kalmamıza yol açarken şiddet gibi toplumsal sorunları da beraberinde getiriyor. Sağlık çalışanlarına yönelik şiddet olayları incelendiği zaman, birçok olayda da kitlesel şiddet olaylarına şahit oluyoruz. Bu şekilde şiddet olayları da genellikle toplumsal sorunların dışa vurumu olarak yaşanıyor. Futbol maçlarında yaşanan şiddete benzer tarzda kitleler hâlinde hastane basmalar, hekim ya da sağlık çalışanı dövmeler son zamanlarda sıkça yaşanıyor. Bu tür olaylar da tabii ki eğitim eksikliği yanında belki de başka sorunlarını açığa vuramayan kitlelerin bu yolla kendilerine deşarj olma arayışlarından kaynaklanıyor.



Gelir düzeyi açısından konuyu incelediğimizde, ben bugüne kadar yüksek gelir düzeyli kişiler tarafından sağlık çalışanlarına yönelik bir şiddet olayına rastlamadım. İstisnalar kaideyi bozmaz, belki vardır ama buradaki kastımız kişinin gelir düzeyi değil tabii. Ülkelerin milli geliri arttıkça eğitim, hukuk, kalkınma gibi birçok parametrede gelişme olur.


  • Zenginleşen ülkelerin sağlık sistemleri, insan hakları, adalet vb. birçok sorunu düşük gelirli ülkelere göre çözülmüş olacaktır.

  • Zenginleşme, toplumsal yaşamda çeşitlilikle beraber şiddete yol açan unsurları da çözecektir.

  • İnsanların adalete güvenmesi, adaletten korkması suça olan eğilimi azaltacaktır. Öncelikle şiddetin her türlüsünün bir hak değil suç olduğunu anlamalarını sağlayacaktır.

  • Sonuç olarak; ülkemizde başta sağlık çalışanlarına uygulanan şiddet olmak üzere, şiddetin her türlüsünü önlemenin temel yolu eğitim, adalet, yönetim gibi temel alanlarda yapılması gerekenleri bir an önce hayata geçirmektir. Hepsi birbiri ile doğrudan ilişkili bu alanlar arasında en zor olanı da eğitimdir.


Bugün yapılacak kalıcı, kapsamlı ve nitelikli eğitim sisteminin sonuçlarını en az 30 yıl sonra alabileceğimizi düşünürsek, işimizin zorluğunu daha iyi anlarız. Başta insan sevgisi olmak üzere sevginin her türlüsünün hakim olduğu günleri görmek dileğiyle.

  • Yazarın fotoğrafı: Prof. Dr. Mete Güngör
    Prof. Dr. Mete Güngör
  • 6 Eyl 2022
  • 4 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 18 Eyl 2022

Miyomlar, üreme çağında görülen rahmin kas dokusundan kaynaklanan kanser olmayan iyi huylu tümörlerdir. Sayıları, boyutları, yerleşim yerleri farklılık gösterir. Kadınların üçte birinde bu miyomlar bulunabilirken bir kısmı hayat boyu hiç belirti vermez ve tesadüfen jinekolojik muayene sırasında veya ultrason sırasında tespit edilir. Bazen de göğüs kafesine kadar büyüyebilirler.


BELİRTİLERİ

Çoğu kadında miyomlar herhangi bir belirti vermez. Belirti verdiğinde yerleşim yerine, sayısına ve boyutuna göre belirtiler değişebilir.


En Sık Görülen Belirtiler:

  • Şiddetli adet kanamaları,

  • Uzun süren adet kanamaları,

  • Bası belirtileri ve ağrı,

  • Sık idrara çıkma,

  • Mesaneyi tam boşaltamama ve zor idrar yapma,

  • Kabızlık,

  • Bel ve bacak ağrısı,

  • Nadiren çok hızlı büyüdüğünde kanlanması bozulursa şiddetli akut pelvik ağrı olabilir.


Miyomlar genellikle yerleşim yerlerine göre sınıflandırılır:

Submüköz miyomlar: Rahim boşluğuna doğru büyüyen miyomlar.

İntramural miyomlar: Rahim duvarı içinde büyüyen miyomlar.

Subseröz miyomlar: Rahim dışına doğru büyüyen miyomlar.


NEDENLERİ

  • Genetik

  • Hormonlar: Genellikle estrojenler ve aynı zamanda progesteronlar miyomların boyutlarının büyümesine neden olur. Miyomlar menopoz sonrası hormon üretimi kesildiği için küçülme eğiliminde olur.

  • Büyüme faktörleri: İnsulin-like growth faktör.

  • Extrasellüler matrix: Miyomların büyümesine yol açar.


RİSK FAKTÖRLERİ

  • Irk: Üreme çağındaki her kadında miyom oluşabilmesine rağmen siyah ırk kadınlarında daha sık görülür.

  • Heredite: Anne ve kızkardeşte miyom varsa sizde de miyom olma ihtimali daha yüksektir.

  • Diğer faktörler:

- Erken adet başlaması,

- Vit D eksikliği,

- Aşırı alkol tüketimi,

- Diet: çok et, az sebze.

KOMPLİKASYONLAR

Miyomların, kanser ve tehlikeli olmamalarına rağmen hayat kalitesini düşüren sonuçları olabilir.

- Ağrı, baskı ve huzursuzluk,

- Kansızlık, yorgunluk, hâlsizlik.


GEBELİK VE MİYOMLAR

Özellikle submukoz miyomlar, kısırlık ve gebelik kaybına yol açabilir. Gebelik esnasında erken doğum eylemi, gelişme geriliği ve plasenta ayrılmasına yol açabilir. Doğum sonrasında ise rahim kasılmasını engellediği için şiddetli doğum sonrası kanamalara yol açabilir.


ÖNLENMESİ

Miyomların gelişimini önleyemeyiz ancak bunların çoğu bir tedavi gerektirmez. Kilomuzu koruyabilirsek ve daha çok sebze ve meyve içerikli bir beslenme alışkanlığı miyom riskini azaltabilir. Doğum kontrol haplarında miyom riskini azalttığını gösteren çalışmalar mevcut.


TANI

Rutin pelvik muayene: Miyomlar genellikle rutin jinekolojik muayenelerde tesadüfen tespit edilir.

Ultrason: Miyomların boyutu, lokalizasyonu ve sayısı hakkında bilgi verir.

Kan testleri: Özellikle kanaması olan bir hastanın hemoglobin düzeyi bize kanama düzeyi hakkında bilgi verebilir.

MRI: Miyomların haritalamasının yapılmasına yardımcı olur ve kitlenin yapısı hakkında bilgi verir.

Histerosonografi: Uterin kaviteye steril sıvı vererek ultrason yapılır ve böylece özellikle kavitede yerleşimli miyomların yerleşimlerini belirler.

Histeroskopi: Özellikle submukozal miyomların tanısı ve tedavisi için kullanılan bir kamera sistemidir. Sedasyon anestezisi altında direkt rahim içine girilerek miyom görülür ve aynı esnada gerekirse çıkartılır.


TEDAVİ

Kadınların çoğunda miyomların herhangi bir belirtisi, şikayeti yoktur ve bunlarla birlikte yaşayabilirler. Miyomlar kanser değildir. Genellikle yavaş büyürler ve menopoz sonrası küçülürler.


1- İlaç tedavisi

Miyomlarda ilaç tedavisi adet düzenini sağlamak, kanama ve basınç hissini azaltmak için kullanılır. İlaç tedavisi miyomları ortadan kaldırmaz.

  • GNRH agonistleri (Lucrin, Zoladex): Gnrh analogları estrojen ve progesteron üretimini bloke eder ve hastayı menopoza sokar. Miyomun küçülmesini ve aneminin azalmasını sağlar. Hastaların bu ilacı kullandığı süre içinde ateş basması gibi menopozal şikayetleri olur. Bu yüzden 6 aydan fazla kullanılmaz.

  • Hormonlu spiral (MİRENA): Miyoma bağlı kanamayı durdurur, ancak miyomun yok olmasını sağlamaz. Aynı zamanda gebe kalmayı önler. Hormonlu spiralleri kullanan kadınların bir kısmında adet kanamaları geçici bir süre olmaz.

  • Transamine (tranexamic asit): Sadece adet döneminde kullanılır ve kanamayı azaltır.

  • Doğum kontrol hapları: Kanamayı azaltır adetleri düzenler ve ağrıyı azaltır.

  • Nonsteroid anti-inflamatuar ilaçlar: Hormonal bir tedavi değildir. Adet sırasındaki fazla kanamayı ve ağrıyı azaltır.

2- Non-invaziv yöntemler

oMRI-Guided focused Ultrasound cerrahisi: Uterusun korunduğu, herhangi bir kesi yapılmadan günübirlik yapılan bir işlemdir. MR cihazı içinde yüksek enerji ultrason cihazı ile yapılan bir tedavidir. Miyomun küçülmesini sağlar.


3- Minimal-invaziv yöntemler

  • Uterin Embolizasyon: Uterusu besleyen damarların küçük partiküllerle (embolik ajanlar) tıkanıp miyomun kan akımının ve beslenmesinin kesilip, küçülmesini ve ölmesini sağlar. Semptomların azalmasını sağlar. Ancak bu işlem aynı zamanda uterusun ve overlerinde kan akımını bozabilir.

  • Radyofrekans yöntemi ile ablasyon: Bu teknikte radyofrekans enerjisi kullanılarak miyomun yok edilmesi ve beslenmesinin bozulması amaçlanmaktadır.

  • Bu yöntem laparoskopi ve trans-servikal yolla uygulanabilir. Miyomun yeri tespit edildikten sonra ince iğneler ile miyomun merkezine girilir ve yaratılan ısı ile miyom hasar görür ve yapısı değişir. Önümüzdeki 3-12 ay içinde küçülmeye devam eder.

4- Minimal-invaziv Cerrahi yöntemler

Miyomektomi, uterusun yerinde bırakılarak sadece miyomun çıkartılmasıdır.


Prof. Dr. METE GÜNGÖR | Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi Tıp Fakültesi,  Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı Başkanı
Prof. Dr. METE GÜNGÖR | Acıbadem Mehmet Ali Aydınlar Üniversitesi Tıp Fakültesi, Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı Başkanı

Histeroskopik Myomektomi: Eğer miyomlar submukozal yerleşimli yani uterus kavitesinde yerleşimli ise vajinal yoldan rahimağzı genişletildikten sonra bir kamera eşliğinde kaviteye girilir ve miyom küçük parçalara ayrılarak dışarı çıkartılır. Uterusun çıkartılmadığı durumlarda, yeni miyomların büyümesi her zaman mümkündür.


Laparoskopik veya Robotik Myomektomi:

Myomektomi (sadece miyomların çıkartılması) laparoskopik veya robotik olarak küçük kesilerden yapılabilir. Miyomlar, özel cerrahi torbalar içinde küçük parçalara ayrılarak (morsellasyon) küçük kesilerden çıkartılır.


Laparoskopik veya Robotik Histerektomi: Uterusun tamamen üzerindeki miyomlarla birlikte çıkarılmasıdır. Uterusun çıkartılması miyomların kesin tedavisidir. Bu yöntem çocuk sahibi olmuş, menopoza yakın veya menopozdaki kadınlarda, uterusun içi çok sayıda teke tek çıkartılamayacak kadar miyomlarla doluysa seçilecek yöntemdir. Uterus gerekirse küçük parçalara ayrılarak vajenden çıkartılır.


5- Geleneksel cerrahi yöntemler

Abdominal Miyomektomi ve Histerektomi: Hastanın karnına yapılan 8-10 cm’lik kesilerle miyomlar veya uterus çıkartılır.


MORSELLASYON

Endoskopik cerrahi sırasında miyomların küçük parçalara ayrılıp çıkartılmasıdır. Eğer miyom diye düşündüğümüz kitle tanı konmamış bir kanser ise kitleyi parçalarken hastalığın yayılma riskini artırabiliriz. Bu nedenle bu kanser ihtimali çok düşük olsa da (% 0.2-0.3) kitlenin torba içinde parçalanıp çıkartılması veya kitlenin kesi genişletilerek çıkartılması gerekir.


Eğer Gebe kalmak ve çocuk sahibi olmak istiyorsanız;

Uterin arter embolizasyon ve radyofrekans ablazyon çocuk sahibi olmak isteyen hastalarda uygun bir seçim değildir. Eğer miyom tedavi edilmesi gerekiyorsa, fertiliteyi korumak için seçilmesi gereken tedavi yöntemi Miyomektomi (tercihen laparoskopik veya robotik) olmalıdır.

Bodrum Dergi Web Sitesi © Yabancı Ses Prodüksiyon tarafından hazırlanmıştır.

bottom of page