top of page
  • Yazarın fotoğrafı: Prof. Dr. Mete Güngör
    Prof. Dr. Mete Güngör
  • 1 Ara 2022
  • 2 dakikada okunur
Rahim ağzı kanseri, rahim kanseri, yumurtalık kistleri ve kanserleri, endometriozis, miyom… Rutin kontroller ve testler sayesinde erken tanı hayat kurtarıyor. Ancak çoğu kadın yaşamsal önem taşıyan bu kontrolleri ya korkudan ya da ihmâlkârlıktan genellikle kulak arkası ediyor. Oysa erken tanı ve tedavi günümüzde rahim ağzı, rahim ve yumurtalık kanseri gibi ölümcül hastalıkların bile tedavi edilebilmesini sağlarken, bir yandan da tarama olanağı olan rahim ağzı kanserlerinin hiç oluşmadan önüne geçilmesine de imkân tanıyor.


Düzenli Jinekolojik Muayene

Düzenli muayene 2 durum için çok önemli. İlki; henüz şikayete yol açmamış, ilerlememiş, ancak var olan bir hastalığın erkenden fark edilip tedavisinin hemen başlaması için önem taşıyor. İkincisi de sağlıkla uyuşmayan yanlış alışkanlıkların veya var olan risk faktörlerinin zamanında değiştirilerek, olması muhtemel bir hastalığı engellemek için.


Neler Yapılıyor?

Rutin muayeneyle, tedavileri ilaçlarla düzenlenebilen enfeksiyon, adet düzensizlikleri, ameliyat olunması gereken yumurtalık kistleri, miyomlar ve rahim sarkması gibi hastalıkların yanı sıra yaşamsal öneme sahip olabilecek rahim ağzı kanseri, yumurtalık veya rahim kanseri gibi hastalıkların tanısı için de kontroller yapılıyor.


Ne Zaman Yaptırmalı?

Düzenli jinekolojik muayene için modern tıbbın önerisi kız çocuklarının 13-15 yaş arasında ilk kadın doğum muayenelerinin yapılması. Erişkin dönemde ise her kadının senede bir kez jinekolojik muayene ve ultrason takibi yaptırmaları gerekiyor.


Rahim Ağzı Kanseri için Tarama Testi

Dünya genelinde her yıl yaklaşık 500 bin kadın, Human Papilloma Virüsü’nün sorumlu tutulduğu rahim ağzı kanserine yakalanıyor. Daha da kötüsü bu kadınların 250 bini geç teşhis nedeniyle hayatını kaybediyor. Kadın kanserleri arasında ikinci sırada yer alan rahim ağzı kanserine, ülkemizde her yıl 1500 kadın yakalanıyor. Oysa yılda düzenli olarak yaptırılması önerilen Pap Smear Testi ile rahim ağzı kanserleri henüz hücre değişimlerinin olduğu, kanser öncesi süreçte yakalanabiliyor. Ayrıca hastalığı önlemek için yola çıkan ABD’li bilim adamları yeni bir tarama yöntemi olan “Işık ile Tarama”yı geliştirdi. Bu tarama yönteminde kadına, patolojik incelemeye gerek olmadan, anında sonuç iletilebiliyor.


Neler Yapılıyor?

Tarama testlerinin iki fonksiyonu var; birincisi kanser öncüsü şüpheli hücresel değişimleri tespit etmek. İkincisi ise rahim ağzı kanseri mevcutsa, hastalığın erken evrede tanınmasını sağlamak. Tarama amacıyla kullanılan Pap Smear testinde fırça şeklindeki özel bir çubuk yardımıyla rahim ağzından sürüntü alınıyor. Alınan örnek patolojiye gönderiliyor ve 2-7 gün içinde sonuçlanıyor. “Işık ile Tarama” sisteminde ise kadın masaya yattığında rahim ağzına ışıklı bir cihazla bakılıp, o bölgede problem olup olmadığı 1-2 dakika içinde tespit edilebiliyor. Cihazın bağlı bulunduğu ekranda sonuç düşük, orta veya yüksek risk olarak beliriyor. Bu sayede test sonucunun temiz çıktığı ya da şüpheli bulgulara rastlandığı anında bildirilebiliyor. Şüpheli olan sonuçlarda tanısal amaçlı rahim ağzından biyopsi alınıyor.


Ne Zaman Yaptırmalı?

Tarama testlerine cinsel ilişkiden 1 yıl sonra veya 21 yaşında başlanmalı ve 1-3 yılda bir tekrarlanmalı. 70 yaşına kadar devam edilmeli. Pap Smear testi vajinal kanama ve akıntı olmadığı bir donemde, tercihen cinsel ilişkiden veya herhangi bir vajinal ilaç kullanımından 2-3 gün sonra yapılmalı.



Belirtiler Görülünce Hemen Doktora Başvurun

Rutin olarak önerilen senelik jinekoloji muayenesi dışında, hastalıkların belirtileri olabilecek durumlarda da mutlaka erkenden bir kadın doğum muayenesi olunması gerekiyor. Her şikayet bir hastalık olduğu anlamına gelmese de bazı belirtilerin varlığı derhal bir jinekolojk muayeneyi gerektiriyor. Zaman kaybetmeden doktora başvurmayı ihmal etmeyin.


  • Yazarın fotoğrafı: Dr. Öğr. Üyesi Turhan Şalva
    Dr. Öğr. Üyesi Turhan Şalva
  • 30 Kas 2022
  • 5 dakikada okunur
Ev kiralarının aşırı artışı, öğrencileri ve velileri ekonomik seçenek arayışlarına yönlendirdi. Birkaç öğrencinin birleşip ev kiralaması bir seçenek olsa da en ekonomik ve kullanışlı seçenek olarak öğrenci yurtları ilk sırada yer alıyor. Öğrencilerimizin barınma sorunları, beraberinde getireceği birçok sağlık sorunu nedeniyle önemli bir halk sağlığı sorunu olmaya başladı.


Eğitim öğretim yılının başlaması ile birlikte üniversite öğrencilerinin barınma sorunları yeniden ortaya çıktı. Son dönemde artan enflasyonla birlikte ev kiralarının aşırı artışı, öğrencileri ve velileri ekonomik seçenek arayışlarına yönlendirdi. Birkaç öğrencinin birleşip ev kiralaması bir seçenek olsa da en ekonomik ve kullanışlı seçenek olarak öğrenci yurtları ilk sırada yer alıyor. Öğrenci yurtlarının yetersizliği de son günlerde sıkça konuşulmaya başlandı. Öğrencilerimizin barınma sorunları, beraberinde getireceği birçok sağlık sorunu nedeniyle önemli bir halk sağlığı sorunu olmaya başladı.


Ülkemizde üniversite öğrencileri ve barınma ihtiyaçları ile ilgili son duruma bir bakalım. Türkiye’de 2021-2022 eğitim öğretim yılında toplam 7 milyon 829 bin 148 ön lisans ve lisans öğrencisi bulunuyor. Bunların 3 milyon 513 bin 4’ü açıköğretim programlarına kayıtlı olduğu için devam zorunluluğu olan öğrenci sayısının 4 milyon 316 bin 144 olduğunu söyleyebiliriz.


Yurt imkânlarına baktığımız zaman 2020-2021 eğitim öğretim döneminde Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumuna bağlı 773 yurtta 695 bin 834 öğrenci kapasitesi bulunuyor. Aynı yıl verilerine göre özel öğrenci yurt sayısı 1.855 ve öğrenci kapasitesi 174 bin 924.


Danimarka, Hollanda, İsveç gibi birçok Avrupa ülkesinde üniversite öğrencilerinin yurtlardan yararlanma oranı yüzde 30 civarında. Bu durumda, ülkemizde yaklaşık 1 milyon 300 bin öğrenci kapasiteli yurt ihtiyacı olduğunu söyleyebiliriz. 2021 yılı verilerine göre hâlen ülkemizde 870 bin civarında öğrencimize barınma imkânı sunabiliyoruz. Yaklaşık 430 bin yani mevcut kapasitenin yüzde 50’si kadar daha yurt ihtiyacımız var. Yapılacak yeni yurtların inşası öncesinde yurtların fiziki koşulları ile diğer özelliklerini gözden geçirmenin yapılacak yatırımların verimliliğini olumlu etkileyeceğini düşünüyorum.



Ayrıca, öğrencilerimize sadece yatıp kalkacakları mekânlar yerine, her açıdan uyum sağlayıp değerlendirecekleri bir yaşam alanı sunmanın önemini de vurgulamak zorundayız. Öğrencilerin kaliteli bir yaşam sürerek iyi bir eğitim almaları önceliğimiz olmalıdır. Türkiye’de öğrenci yurtlarının mevzuatımızla belirlenen bazı özelliklerini vurgulamak gerekirse;


  • Binalarda yangın ve depreme yönelik önlemler konusunda ilgili mevzuat hükümlerine uygun önlemler alınır.

  • Yurtlara giriş çıkışlarda elektronik kayıt sistemi uygulanır.

  • İş Sağlığı ve Güvenliği Mevzuatı hükümleri yerine getirilir.

  • Kişi başı en az 12 metreküp hava hacmi olan yatakhane bulunmalıdır.

  • 8 öğrenci için bir duş, lavabo ve tuvalet bulunmalıdır.

  • Odalarda en fazla 6 öğrenci barınabilir.

  • Sabah kahvaltısı hizmeti verilmesi zorunludur.

  • Binalarda en az yılda 2 kez böcek ve haşerelere karşı ilaçlama yapılır.

  • Temiz içme ve kullanma suyu ile yedek su deposu bulunur.

  • Sağlık ve güvenlik şartlarına uygun nitelikte aydınlatma ve ısıtma sistemi bulunur.

  • En az 2 hasta kabul edilebilir nitelikte revir bulunur.

  • Özürlü öğrenciler için uygun tuvalet, rampa veya asansör bulunur.



2018 yılında Gençlik ve Spor Bakanlığı Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu tarafından, “Hizmetlerde süreklilik ve etkinliği sağlamak, öğrencilerin yaşam kalitesini arttırmak ve öğrenci memnuniyetini yükseltmek” amacıyla Yurt Hizmet Kalite Standartları Uygulama Rehberi yayınlandı. Bu rehbere göre;


  • Yurtlarda bulunan asansör, jeneratör, telefon santrali, fotokopi ve diğer tüm cihazların özelliklerine uygun periyotlarda bakım ve onarımlarının yapılması

  • Yurtlarda öğrencilerin ders çalışabilmelerine olanak sağlayıcı fiziksel alanlar oluşturulmalıdır. o Ders çalışma alanları öğrenci odaları içerisinde ve/veya yurdun imkânlarıyla orantılı şekilde her blokta en az 1 adet ders çalışma salonu şeklinde düzenlenmelidir.

  • Her bloğun zemin katında engelli öğrencilerin kullanımına uygun şekilde düzenlenmiş, içerisinde tuvalet, duş ve lavabosu bulunan oda tahsis edilmelidir. (İkişer kişilik)

  • Yurt müdürlüklerinde, yurdun fiziki konumu ve şartlarına uygun olarak yeteri kadar dış yüzü beyaz, üzerinde kırmızı ay işareti olan ecza dolabı bulunmalıdır.

  • Çölyak, diyabet vb. hastalığı olan öğrencilere istekleri hâlinde, lokanta ve kantin işletmelerinden uygun yemek çıkartılması sağlanır.

  • Solunum rahatsızlığı olan öğrenciler, daha az öğrencinin barındığı odalara yerleştirilir ya da başka bir yurda nakli yapılır.


Bunların dışında beslenme, eğitim ve güvenlikle ilgili standartlar da rehberde yer almaktadır. Bu tür mevzuat ya da standartların düzenlenmesi gerekiyor ve önemli tespitler yapılmış durumda. Ancak uygulamada bu kuralların ne kadar uygulandığı, öğrencinin yaşam kalitesine nasıl yansıdığı gözden kaçırılmamalı.



Kamuya bağlı yurtlar açısından oluşan bu durum mevzuatta özel yurtlar için de geçerlidir. Ülkemizde kamu veya özel yurtların güncel durumu hakkında bir gözlem yapılamadı. Ancak öğrencilerimizin hem eğitimdeki başarısını hem de fiziksel ve ruhsal sağlıklarını etkileyebilecek süreçler içeren yurt sorununun dikkatle izlenmesi gerektiği bilinmelidir.


Eğitim öğretim yılının başlaması ile birlikte üniversite öğrencilerinin barınma sorunları yeniden ortaya çıktı. Son dönemde artan enflasyonla birlikte ev kiralarının aşırı artışı, öğrencileri ve velileri ekonomik seçenek arayışlarına yönlendirdi. Birkaç öğrencinin birleşip ev kiralaması bir seçenek olsa da en ekonomik ve kullanışlı seçenek olarak öğrenci yurtları ilk sırada yer alıyor. Öğrenci yurtlarının yetersizliği de son günlerde sıkça konuşulmaya başlandı. Öğrencilerimizin barınma sorunları, beraberinde getireceği birçok sağlık sorunu nedeniyle önemli bir halk sağlığı sorunu olmaya başladı.


Ülkemizde üniversite öğrencileri ve barınma ihtiyaçları ile ilgili son duruma bir bakalım. Türkiye’de 2021-2022 eğitim öğretim yılında toplam 7 milyon 829 bin 148 ön lisans ve lisans öğrencisi bulunuyor. Bunların 3 milyon 513 bin 4’ü açıköğretim programlarına kayıtlı olduğu için devam zorunluluğu olan öğrenci sayısının 4 milyon 316 bin 144 olduğunu söyleyebiliriz.


Yurt imkânlarına baktığımız zaman 2020-2021 eğitim öğretim döneminde Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumuna bağlı 773 yurtta 695 bin 834 öğrenci kapasitesi bulunuyor. Aynı yıl verilerine göre özel öğrenci yurt sayısı 1.855 ve öğrenci kapasitesi 174 bin 924.



Danimarka, Hollanda, İsveç gibi birçok Avrupa ülkesinde üniversite öğrencilerinin yurtlardan yararlanma oranı yüzde 30 civarında. Bu durumda, ülkemizde yaklaşık 1 milyon 300 bin öğrenci kapasiteli yurt ihtiyacı olduğunu söyleyebiliriz. 2021 yılı verilerine göre hâlen ülkemizde 870 bin civarında öğrencimize barınma imkânı sunabiliyoruz. Yaklaşık 430 bin yani mevcut kapasitenin yüzde 50’si kadar daha yurt ihtiyacımız var. Yapılacak yeni yurtların inşası öncesinde yurtların fiziki koşulları ile diğer özelliklerini gözden geçirmenin yapılacak yatırımların verimliliğini olumlu etkileyeceğini düşünüyorum. Uzun yıllar sağlıklı bir şekilde kullanılması açısından önemlidir.


  • Su depoları yılda iki defa (ara yıl ve yaz tatillerinde) boşaltılarak dezenfekte edilir ve kayıt altına alınır.

  • Suyun şehir şebekesi dışında herhangi bir yerden temini hâlinde en geç ayda bir kez su numunesi alınır ve analiz yaptırılarak kayıtları tutulur.

  • Atıklar düzenli periyotlarda toplanır ve taşınır. Atıklar teslimine kadar, geçici depolama alanlarında muhafaza edilir.

  • Öğrenci odaları planlanırken öğrencilerin rahat kullanımı göz önünde bulundurulmalıdır. Bu amaçla öncelikle her bir öğrencinin yaşam alanı asgari 10 metrekare ve her odada 3 veya 4’er kişi kalacak şekilde planlama yapılmalıdır. Banyo ve tuvalet oda içerisinde yer almalıdır.

  • Öğrencilerin odalarında giyinme alanı ve ders çalışabilmeleri amacıyla odada barınan öğrenci sayısı kadar çalışma masası bulunmalıdır.


Burada bazı önerilerle konuya farklı açılardan bakmamız gerekebilir. Örneğin;


  • Yurtların kontrol ve denetimi öğrencilerin geri bildirimleri ve bağımsız denetim kuruluşlarının raporlarının birleşiminden oluşan bir sistemle sağlanabilir,

  • Teknolojik gelişim ve eğitimin dijitalleşmesini düşünerek yurtların elektronik imkânları güçlendirilmeli, özellikle internet kapasiteleri geliştirilebilir,

  • Öğrencilerimizin sosyal gelişimlerine katkı yapacak organizasyonlar özendirilebilir, bu konuda engelleyici değil özendirici olunabilir,

  • Hizmet içi eğitim benzeri faaliyetler geliştirilerek öğrencilere verilecek eğitimler (sosyal konular, sağlığı geliştirme programları, stresle baş etme vb.) özendirilerek oluşturulan puanlama sistemiyle yurt ücretlerinde indirimler yapılabilir,

  • Birçok sivil toplum kuruluşunun sosyal yardım olarak, öğrencilere verdiği nakdi bursların bir kısmı yurt yatırımına dönüştürülerek ihtiyaç sahibi öğrencilerin bir kısmına yurt sağlanabilir.


Gençler ve öğrenciler arasında intihar eğiliminin arttığı, bulaşıcı hastalıkların dünyamızı kasıp kavurduğu, birçok bağımlılık türünün giderek yaygınlaştığı, mental sorunların arttığı bugünlerde hem gençlerimizin sağlığını korumak, hem başarılı bir eğitim dönemi geçirmelerini sağlamak hem de yaşam kalitelerini arttırmak için öğrencilerimizin barınma ihtiyaçlarını en iyi şekilde karşılamak zorundayız.


Her bir öğrencinin eğitimi ülkemiz için büyük önem taşıyor. Üniversitelerimizde görev yapan eğitim ordumuz kadar toplum olarak öğrencilerimizin ihtiyaçlarını en uygun şekilde karşılamak da geleceğimize katkı sağlayacaktır. Unutmayalım ki eğitim bir ekip işidir. Aileden başlayarak devam eden bu süreçte öğrenciyi okula taşıyan servis vb. araçlarının, üniversitelerimizdeki sosyal, spor ve rekreasyon alanlarının, yemekhanelerin, yurtların önemi de yadsınamaz.


Yaşam kalitesi, öğrencilerimiz için tüm boyutları ile değerlendirilerek en üst düzeyde nitelikli hizmet almaları sağlanmalıdır.

  • Yazarın fotoğrafı: BODRUMDergi
    BODRUMDergi
  • 28 Kas 2022
  • 3 dakikada okunur
Türkiye’nin zengin yer altı kaynaklarını tanıtmayı ve toplumu maden suyunun kullanım alanları hakkında bilinçlendirmeyi amaçlayan Madensuyu.org’da yayınlanan “Maden Suyuyla İlgili Doğru Bilinen Yanlışlar” isimli makale, maden sularıyla ilgili bilgi eksiklerine açıklık getiriyor.


Maden sularında zengin bir şekilde bulunan magnezyum, potasyum, sodyum, kalsiyum ve daha pek çok faydalı mineral insan yaşamı için vazgeçilmez önem taşıyor. Zengin içeriğiyle sağlıklı bir yaşamın en büyük destekleyicilerinden biri olan maden suları hakkında pek çok insan yeterli bilgiye sahip değil. Maden sularının faydaları hakkında toplum genelinde farkındalığı artırmak ve bilimsel gerçekleri kitlelerle buluşturmak amacıyla Kızılay Maden Sularının sponsorluğunda hizmete giren Madensuyu.org’da merak edilen sorulara ışık tutan makaleler yayımlanıyor. Uzm. Dr. Dilek Çoban’ın kaleme aldığı “Madensuyuyla İlgili Doğru Bilinen Yanlışlar” isimli makalede, toplumda yaygın olarak karşılaşılan yanlış bilgiler karşısında, bilimsel bir çerçeve sunuluyor. Dilek Çoban’ın Avrupa’da kişi başı tüketimin 100-150 litre civarındayken Türkiye’de bu miktarın 5-10 litreyi geçmediğini vurguladığı yazısında, öne çıkan başlıklar şu şekilde:


Maden suyu ile soda aynı şeydir | Yanlış

Doğrusu: Maden suyu yer kabuğunun çeşitli derinliklerinde, uygun jeolojik şartlarda doğal olarak oluşan, en az 1000 mg/l çözünmüş mineraller ve/veya eser elementler bulunduran, doğal yapısında karbondioksit içeren, yeryüzüne kendiliğinden çıkan veya teknik usuller ile çıkartılan sıcak veya soğuk yeraltı suyudur. Çıkarıldığı yerde doğal yapısını koruyarak şişelenir. Soda ise tamamen yapay olarak tesislerde üretilen; işlenmiş suya karbondioksit gazı ilave edilerek elde edilen bir içecektir, doğal değildir. İçeriğinde sadece sodyum bikarbonat vardır.


Maden suyu asitli içecektir | Yanlış

Doğrusu: Aksine maden suyu midede asit oluşumunu engelleyen bikarbonat içeriğine sahiptir. Özellikle mide yanması ve ekşimesi problemlerinde, mideyi rahatlatmak için maden suyu tercih edilmelidir. Diğer içeceklerin içerisinde yer alan asitten farklı olarak maden suyu sadece şişelenirken karbondioksit gazı eklenir. Bunun temel nedeni içim sırasında mineral tadının algılanmasını baskılayarak içimi kolaylaştırmaktır.


Maden suyu fazla tüketilmez | Yanlış

Doğrusu: Maden suyu, sağlık için vazgeçilmez bir içecek olarak Batı ve Uzakdoğu ülkelerinde fonksiyonel bir ürün olarak tüketilmekteyken, Türkiye’de sadece yemek sonrası hazım kolaylaştırıcı bir içecek olarak algılanmaktadır. Maden suyu içeriğindeki mineraller, mide ve bağırsaklardan kolay emilir. İçerisindeki magnezyum, florür, ve kalsiyum gibi çok değerli minerallerin olduğu maden suyu, vücudunda bu maddelerin eksikliğini yaşayan bireyler için ciddi bir destek kaynağıdır. Özellikle hamilelik döneminde sık karşılaşılan krampların azaltılmasında magnezyum, çocuklar, gençler ve menopoz dönemindeki kadınlarda kemik sağlığını korumaya yönelik kalsiyum takviyeleri günlük hayatımızın vazgeçilmez destekçileridir. Bu maddeler açısından çok zengin ve tamamen doğal olan maden suyunun günlük sıvı ihtiyacınızı karşılamadaki rolü göz ardı edilemez.

Çocuklar maden suyu içmemeli | Yanlış

Doğrusu: Maden suyu denilince akla soda geldiği, bu da gazlı bir içecek olması nedeniyle çocuklar için sağlığa zararlı olduğu gibi yanlış bir kanı yaygındır. Aksine, büyüme ve gelişme çağında olan çocukların ihtiyacı olan çinko, florür, kalsiyum gibi birçok faydalı mineral ve eser element içeren doğal kaynaklı maden suyunun tüketilmesi sağlıklı gelişim için çok önemlidir. Maden suyu içerdiği kalsiyumla kemik sağlığı; içerdiği florürle ağız ve diş sağlığı için destek alınabilecek doğal bir kaynaktır. Ayrıca çocuklara gazlı içecekler yerine doğal maden suyu içme alışkanlığı kazandırılırsa kemik sağlıklarını korumanın yanı sıra diş çürükleriyle karşılaşma riskleri de düşürülebilir.

Hamilelikte maden suyu tüketilmez | Yanlış

Doğrusu: Aksine, hamilelik döneminde anne ve bebeğin ihtiyaç duyduğu minerallerin karşılanması için maden suyu iyi bir takviyedir. Özellikle magnezyum eksikliğinden kaynaklanan krampların tedavisinde dışarıdan alınan magnezyum takviyelerinin yanı sıra, doğal minerallerden biri olan magnezyum içeren maden suyu içilmesi de önerilir.

Maden suyu cilde zarar verir | Yanlış

Doğrusu: Vücudumuzun en büyük organı olan cildimizin ihtiyacı olan mineralleri doğal maden suları içerir. Sağlıklı ve parlak bir cilde sahip olmanın yolu vücudunuzun ihtiyacı olan ve doğal minerallerden zengin içerikli sıvılar tüketmenizdir. Özellikle son yıllarda doğala eğilimin artmasıyla birlikte birçok kozmetik ve güzellik ürünün içerisinde doğal maden suyu kullanılmaya başlanmıştır.



II. Maden Suyu Kongresi İstanbul’da

Maden sularının üretiminden tüketiciye erişimine kadar geçen her süreçteki yansımalarının disiplinler arası bir yaklaşımla ele alınacağı “II. Uluslararası Maden Suyu Kongresi” 17-18 Kasım 2022 tarihleri arasında İstanbul’da düzenlenecek. Kongreye maden suyu hakkında çalışma yürüten tıp, beslenme, işletme ve gıda mühendisliği başta olmak üzere ilgili tüm alanlardan ulusal ve uluslararası paydaşlar, araştırmacılar ve akademisyenler katılacak.


Bodrum Dergi Web Sitesi © Yabancı Ses Prodüksiyon tarafından hazırlanmıştır.

bottom of page