top of page
  • Yazarın fotoğrafı: Dr. Öğr. Üyesi Turhan Şalva
    Dr. Öğr. Üyesi Turhan Şalva
  • 14 May 2023
  • 4 dakikada okunur
İnsani Gelişmişlik Endeksi; ekonomi, eğitim ve sağlık boyutlarından oluşan ve her bileşenin kendi konusunu etkileyen birçok alt bileşenin etkilerini barındıran bir endekstir. Daha açık bir şekilde ifade etmek gerekirse, İnsani Gelişmişlik Endeksi; yaşam uzunluğu, okuryazarlık oranı, eğitim düzeyi ve ekonomik yaşam düzeyini gösteren ölçümlerin birlikte değerlendirildiği bir endekstir.


Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP), 22 Kasım 1965 tarihinde Birleşmiş Milletler Özel Fonu ve Teknik Yardım Genişletilmiş Programı (EPTA) ortaklığı ile kurulmuştur. Küresel kalkınma ağı oluşturmak için kurulmuş bir programdır. 166 ülkede ofisleri bulunmaktadır. Binyıl kalkınma hedeflerine ulaşmak ve küresel kalkınmayı desteklemek için yoksulluğun azaltılması, demokratik yönetişim, enerji ve çevre, sosyal kalkınma, kriz önleme ve atlatma konuları üzerinde çalışır. Aynı zamanda insan haklarının korunmasını ve kadının güçlendirilmesini de destekler.


Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı, bu amaçlarına ulaşmak için Birleşmiş Milletler üyesi ülkeleri birçok yönden değerlendirerek çeşitli endeksler yayınlamaktadır. İnsani Gelişmişlik Endeksi (İGE), Çok Boyutlu Fakirlik Endeksi gibi endeksler geliştirerek ülkelerin farklı alanlarda geldikleri düzeyleri değerlendirmektedir.


İnsani Gelişmişlik Endeksi; ekonomi, eğitim ve sağlık boyutlarından oluşan ve her bileşenin kendi konusunu etkileyen birçok alt bileşenin etkilerini barındıran bir endekstir. Daha açık bir şekilde ifade etmek gerekirse İnsani Gelişmişlik Endeksi; yaşam uzunluğu, okuryazarlık oranı, eğitim düzeyi ve ekonomik yaşam düzeyini gösteren ölçümlerin birlikte değerlendirildiği bir endekstir. (Şekil-1)


İnsani Gelişme Endeksi (İGE)
İnsani Gelişme Endeksi (İGE)

Çoklu bileşenlerin tek bir formülde değerlendirildiği bu tür endeksler iyi okunursa, belirli bir zaman diliminde ülkelerin gelişme durumlarına ışık tutarlar. Elde edilen ipuçları ile gelecek dönem politikalarına yön verebilirler. Biz de bu yazıda, Türkiye’nin bu endeksin hesaplanmaya başladığı 1990 yılından bugüne kadar farklı boyutlarda kat ettiği mesafeyi inceleyeceğiz.


İnsani Gelişmişlik Endeksi, 0 ile 1 arasında bir değerdir. Değer 1’e yaklaştıkça insani gelişmişlik artar, 0’a yaklaştıkça insani gelişmişlik azalır. Ülkelerin insani gelişmişlik değerlerine göre Düşük, Orta, Yüksek ve Çok Yüksek olarak gruplandırılırlar. İnsani Gelişmişlik Endeks değeri 0,550’den küçük ise Düşük Gelişmişlik, 0,550 – 0,699 arasında ise Orta Gelişmişlik, 0,700 – 0,799 arasında ise Yüksek Gelişmişlik, 0,800 ve üzerinde ise Yüksek Gelişmişlik ifade eder. Türkiye 2021 – 2022 raporuna göre 0,838 ile Çok Yüksek Gelişmişlik göstermektedir ve dünya sırlamasında 48. sıradadır.


Türkiye, 1990 yılında Orta Gelişmişlik Düzeyli ülkeler arasında başladığı endeksde 2005 yılında 0,700 değeri ile Yüksek gelişmişlik düzeyli ülkeler arasına katılmış, 2013 yılında 0,799 değerine ulaşarak bu grupta son dönemini yaşamış 2014 yılında ise 0,819’luk değer ile artık Çok Yüksek Gelişmişlik Düzeyinde bulunan ülkeler arasına girmiştir. Bu durum hâlen güçlenerek devam etmektedir. Ülkemizin bu hızlı yükselişine rağmen kat etmesi gereken çok uzun bir yol olduğunu düşünüyorum.


Doğumda beklenen yaşam süresinin 8,3 yıl artması, Ortalama Eğitim Süresi ve Beklenen Eğitim Süresinin yaklaşık iki katına çıkması, Kişi Başına Düşen Milli Gelirin 2,5 katına çıkması ve dünya ortalamalarının altında iken bugün dünya ortalamalarının çok üzerinde bulunmamıza rağmen gelişmiş ülkelere yetişmek için birçok alanda çok mesafe kat etmemiz gerekiyor. (Tablo-1)

Türkiye'de İnsani Gelişmişlik Endeksi
Türkiye'de İnsani Gelişmişlik Endeksi

Dünya ortalamaları ile neredeyse benzer değerlerde başladığımız endeksde 2021 yılı verilerine göre doğumda beklenen yaşam süresinde 4,6 yıl, Ortalama Eğitim Süresinde 5,5 yıl ve Kişi Başına Düşen Milli Gelirde 14 bin 281 USD daha yüksek değerleri yakalamış durumdayız. Dünyadaki genel gelişme düzeyinin çok üzerinde başarı elde edilen bu sonuç bizden daha gelişmiş ülkelerle kıyaslanınca konunun önemi daha da artıyor. (Tablo-2)


Dünyada İnsani Gelişmişlik Endeksi
Dünyada İnsani Gelişmişlik Endeksi

Endeks değerinin ilk kez hesaplandığı 1990 yılında, İnsani Gelişmiş Endeksinde ilk 3 sırada yer alan ABD, Avustralya ve Kanada’nın ortalama değerlerine baktığımızda, 0,600 olan endeks değerimize karşılık 0,866 ortalama değeri ile karşılaşıyoruz. Aynı şekilde 67,7 yıl olan DBYS değerimize karşılık 76,6 yıl, 9,1 yıl olan OESE değerimize karşılık 16,6 yıl, 4,5 yıl olan BESE değerimize karşılık 11,63 yıl ve 13 bin USD olan Kişi Başına Düşen Milli Gelir değerimize karşılık 33 bin 602 USD değerlerini görüyoruz.


Endeks değerinin son hesaplandığı 2021 yılında, İnsani Gelişmişlik Endeksinde ilk 3 sırada bulunan İsviçre, Norveç ve İzlanda’nın ortalama değerlerine baktığımızda ise 0,838 olan endeks değerimize karşılık 0,961 değeri ile karşılaşıyoruz. Aynı şekilde 76,0 yıl olan DBYS değerimize karşılık 83,3 yıl, 18,3 yıl olan OESE değerimize karşılık 18,0 yıl, 8,6 yıl olan değerimize karşılık 13,6 yıl ve 31 bin 033 USD olan Kişi Başına Düşen Milli Gelir değerimize karşılık 62 bin 458 USD değerlerini görüyoruz.



Ortalama Eğitim Süresi değerlerinde en gelişmiş 3 ülke kategorisini yakalamış olmamıza rağmen DBYS açısından hâlen 7,3 yıl ve Beklenen Eğitim Süresinde 5 yıl geride bulunuyoruz. Kişi Başına Düşen Milli Gelir açısından ise bu ülkelere oransal olarak bir miktar yaklaşmış olsak da değer olarak çok ciddi bir ekonomik eksiğimiz bulunmaktadır.

Ülkemizde son yıllarda niteliği tartışılsa bile neredeyse her ilimizde üniversite açılması, açık öğretim ve uzaktan eğitim imkânlarının artması, zorlaşan hayat şartları ile birlikte istihdam imkânlarındaki zorluklar insanların eğitime daha fazla değer vermesine yol açmış ve Ortalama Eğitim Süresinde çok önemli bir sıçrama yakalamamıza neden olmuştur. Buna karşın OESE’deki gelişme Beklenen Eğitim Süresine yansımamıştır.


Doğumda Beklenen Yaşam Süresinde gördüğümüz gelişme, 1990 yılında 8,9 yıl olan aradaki farkın 7,3 yıla kadar inmesini sağladı. Ancak gelişmiş ülkelerde yaşayan insanların neredeyse yüzde 10’u kadar daha az yaşadığımız gerçeğini değiştiremedik.


Sağlık durumundaki iyileşme için ülkemize ait tüm sağlık göstergelerinde daha fazla başarı hikâyeleri yazılması gerekiyor. Bunların başında hastane, sağlık tesisi, sağlık personeli vb. imkânların geliştirilmesi gerektiği ve yanında en önemlisi olan koruyucu sağlık hizmetlerinin geliştirilmesini de gözden kaçırmamak gerekiyor. Özellikle çevre sağlığı alanında koruyucu hizmetler, görünmeyen birçok sağlık riskini ortadan kaldırarak daha sağlıklı, daha uzun yaşayan bir toplum hayatına kavuşmamızı ve gelişmiş ülkelere hızla yaklaşmamızı sağlayacaktır.



Kişi Başına Düşen Milli Gelirin artması insanımızın daha refah içinde bir hayat sürmesine yol açarken sağlıklı yaşamasına da katkı sağlayacaktır. Bugün ülkemiz insanları Avrupa’daki insanlardan neredeyse 7 yıl daha az yaşıyorsa, öncelikli olarak geliştirmemiz gereken alanların başında bu konunun geldiğini unutmamamız gerekiyor. Her türlü kalkınma hamlesinin içinde, her davranışın ekonomik kalkınma amaçlı olması yanında mutlaka sağlık ve sosyal alanların korunması gözetilmelidir. Başta Birleşmiş Milletler olmak üzere tüm uluslararası kuruluşların Sürdürülebilir Kalkınma kavramını yerleştirmeye çalışmaları bundandır.



İnsani Gelişmişlik Endeksi, tek başına bile içinde eğitim, sağlık, ekonomi gibi alanları değerlendiriyor. Bunun yanında benzer endekslerle hem Birleşmiş Milletler hem de diğer birçok uluslararası kuruluş farklı alanları değerlendirmektedir. Sadece bir tek endeks yerine, örtüşen alanları bir arada çözümleyebilmek için birden fazla endeks değerini yorumlamak daha faydalı sonuçlar doğuracaktır.

  • Yazarın fotoğrafı: BODRUMDergi
    BODRUMDergi
  • 24 Şub 2023
  • 2 dakikada okunur
Sağlıklı yaşam için kaliteli bir uykunun çok önemli olduğunu belirten Bodrum Amerikan Hastanesi Nöroloji Uzmanı Doç. Dr. Melek Kandemir Yılmaz, uykunun hormon düzeyleri, duygu durumu ve kiloyu etkilediğini söyledi. Uyku bozukluklarına sık olarak rastlandığını anlatan Doç. Dr. Yılmaz, en sık görülenlerinin uyku apne sendromu, uykusuzluk, huzursuz bacak sendromu ve parasomniler olduğunu belirterek, “Horlama uyku apnenin belirtisi olabilir. Uykuda solunum problemi olan hastaların horlamaları kesintiye uğrar ve apneden sonra hasta gürültülü bir şekilde tekrar horlamaya başlar. Uykuda solunum bozuklukları nedeniyle uyku parçalanır ve dinlendirici bir uyku olmaz. Gece boyunca defalarca olan bu durum nedeniyle sabah yorgun uyanma ve gün içi uyku hâli görülür. Uyku apne tedavi edilmezse, kalp krizi, inme, ritim bozukluğu, iş ve araba kazaları, unutkanlık, dikkat ve konsantrasyon bozukluğuna sebep olmaktadır. Hipertansiyon ve diyabet gibi kronik hastalıkların kontrolünde de güçlük yaşanır” dedi.



SİGARA KULLANIMI VE OBEZİTE, HASTALIĞI TETİKLİYOR

Sigara kullanımı ve obezitenin de uyku apne sendromuna neden olduğu bilgisini veren Doç. Dr. Melek Kandemir Yılmaz, şunları söyledi: “En sık ‘tıkayıcı tip’te uyku apne sendromuna rastlanmaktadır. Uyku apne sendromuna daha çok 40 yaşından sonra rastlansa da çocuk ve genç erişkinlerde de görülebilir. 65 yaş üzerindeki her 10 kişiden birinde uyku apne olduğu düşünülmektedir. Ailede uyku apne sendromu varsa, erkekseniz ve kilonuz fazlaysa, riskiniz artmış demektir. Obezitenin ‘tıkayıcı tip’te uyku apne sendromuyla ilişkisi net olarak ortaya konulmuştur.



Yağ birikimiyle solunum yolları daralmaktadır. Ayrıca, uyku apne de hormonal değişikliklere sebep olarak kilo almanıza neden olur. Kilo vermek uyku apne ve horlamanın azalmasını sağlar. Bu konuda diyetisyenden yardım almanız faydalı olacaktır.

Alkol, hava yolundaki kasların gevşemesine sebep olarak uyku apnenin artmasına neden olur. Ayrıca, uyku kalitesini de bozmaktadır. Sigara içenlerde uyku apne sendromuna 2 katı sıklıkta rastlanmaktadır. Sigarayı bırakmanız önerilir.



TANI VE TEDAVİ

Tanı ve tedavi süreçlerin uzman hekim kontrolünde ilerlemesi gerekir.Uyku apnesi başta olmak üzere, uyku bozukluklarının tanısında ‘polisomnografi’ adı verilen uyku tetkiki yapılır. Bunun için hastanın tüm gece uyku laboratuvarında kalması gerekir. Hastaya bağlanan çeşitli kayıt elektrotlarıyla horlama, solunum olayları, kalp ritmi, kandaki oksijen seviyesi, bacak hareketleri gibi birçok parametre kaydedilir. Bu çekim ertesi gün doktor tarafından değerlendirilerek size rapor olarak verilir. Uyku apnenin en etkili tedavisi, hava yollarına pozitif basınçlı hava vererek açık tutmaya yarayan CPAP cihazlarıdır. Nasıl bir cihaz kullanacağınız ve basıncının ne olacağı uyku laboratuvarında yapılan 2. gece çekiminden sonra doktorunuz tarafından belirlenir.”


  • Yazarın fotoğrafı: Prof. Dr. Mete Güngör
    Prof. Dr. Mete Güngör
  • 14 Şub 2023
  • 6 dakikada okunur
Dünyada 45 yaş altı kadınlarda en sık görülen ikinci, Türkiye’de ise en sık görülen sekizinci kanser türü olan rahim ağzı kanserinden her iki dakikada bir, 1 kadın ölüyor.

Rahim ağzı kanserinin yüzde 99 nedeni ‘Human Papilloma Virüs’tür (HPV). 2005 yılından beri HPV aşısı rahim ağzı kanseri ve diğer HPV ile ilgisi olan kanserlerin ve kanser öncesi lezyonları önlenmesi için kullanılmaktadır. Güncel HPV aşılarında 9 adet yüksek riskli HPV tipine karşı koruyuculuk vardır. Bu aşının koruyuculuğu tüm rahim ağzı kanserinin yüzde 93’ünü kapsamaktadır. Ayrıca siğil oluşumundan da yüzde 90 korumaktadır. Aşının özellikle genç kız veya erkeklere, daha hiç HPV ile karşılaşmadan yapılması önerilir ve böylece aşıdan yüzde 100 yararlanmaları sağlanabilir.

Rahim ağzı kanseri, rahimi vajene bağlayan bölgenin hücrelerinde meydana gelen anormal çoğalma sonucu oluşur. Genellikle 10-15 yılda yavaş yavaş gelişen bir kanserdir. Rahim ağzı, kanser gelişmeden önce, hücresel düzeyde, displazi veya prekanser adı verilen değişikliklere maruz kalır. Rahim ağzındaki bu değişikliklere cinsel yolla bulaşan Human Papilloma Virus (HPV) neden olur. Bu virüsler rahim ağzına yerleştikten sonra yıllarca hiçbir belirti vermeden yaşayabilirler. Sıklıkla, (yüzde 80-90) bağışıklık sistemi tarafından zarar verme fırsatı bulamadan temizlenir.

Tarama amaçlı yapılan Pap-smear (servikal yayma) testi, HPV testi ve sonrasında tanı amaçlı yapılan kolposkopik biopsilerde patolog tarafından tespit edilebilen bu prekanseröz değişiklikler, hafif (CIN1), orta şiddette (CIN2) veya şiddetli (CIN3) displazi olarak isimlendirilir. 10-15 yıl süren bu kanser öncesi formların bir kısmı kendiliğinden normale dönse de bir kısmı tedavi edilmezse kansere dönüşebilir.



RAHİM AĞZI KANSERİ HİSTOLOJİK TİPLERİ

  • 1- Skuamöz hücreli karsinom: En yaygın olanı skuamöz hücreli karsinom olup rahim ağzı kanserlerinin yüzde 85 ile yüzde 90’ından sorumludur. Rahim ağzının dış yüzeyini kaplayan hücrelerden kaynaklanır.

  • 2- Adenokarsinom: Yüzde 10-15’inden sorumludur ve rahim ağzının kanalını döşeyen hücrelerden kaynaklanır.

GÖRÜLME SIKLIĞI

Dünya çapında 45 yaş altı kadınlarda en sık görülen 2. kanser türüdür. Türkiye’de en sık görülen 8. kanser türüdür. Bu kanserlerin yüzde 85’i düşük ya da orta gelirli ülkelerde görülmektedir. En sık görüldüğü ülkelerden olan Haiti’de 94/100.000, Türkiye’de ise 4.5/100.000 oranında görülür. Ülkemizde her yıl 1500 kadına rahim ağzı kanseri tanısı konmaktadır. Dünyada her iki dakikada bir, 1 kadın rahim ağzı kanserinden ölmektedir. Dünya çapında her yıl 528 bin yeni rahim ağzı kanseri vakası tespit edilmekte ve yarısı ölümle sonuçlanmaktadır.


BELİRTİLERİ

Özellikle erken evrelerinde olmak üzere rahim ağzı kanseri genelde belirti vermez. Bu nedenle düzenli tarama için doktora gitmeniz çok önemlidir.


Rahim ağzı kanserinin daha ileri evrelerinde görülen belirtiler ise;

  • Cinsel ilişki sırasında veya sonrasında ağrı veya kanama

  • Pelvik muayeneyi takiben pelvik ağrı ve kanama

  • Vajinadan anormal sulu, kokulu ve kanlı akıntı gelmesi

  • Normal adet dönemi dışında kan lekeleri veya hafif kanama

Bu belirtilere, rahim ağzı kanseri veya diğer bazı ciddi hastalıklar da neden olabilir. Bu sebeple bellirtiler bir doktor tarafından derhal değerlendirilmelidir.


RİSK FAKTÖRLERİ

Rahim ağzı kanserinin en önemli risk faktörü ve nedeni insan papilloma virüsüdür (HPV). Araştırmacılar günümüzde, rahim ağzı kanserlerinin yüzde 99’undan fazlasında nedenin HPV olduğunu düşünmektedir. HPV cinsel anlamda aktif kadınların üçte ikisinden fazlasını yaşamlarının bir döneminde enfekte edecek olan yaygın bir virüstür.


HPV ile enfeksiyon mutlaka rahim ağzı kanseri olunacağı anlamına gelmez. Bağışıklık sistemi bu virüs ile enfekte olunduktan sonra 12-18 ay içinde bu virüsü yüzde 90 vücuttan atar. HPV’nin temizlenemediği yüzde 10’luk bölümde ise, 5-15 yıl içinde rahim ağzında, kanser öncesi ve kanser gibi oluşumlara rastlanabilir.


Rahim ağzı kanserinin diğer risk faktörleri aşağıdakileri içerir:

  • İlk cinsel ilişkiye erken yaşta girme,

  • Birçok seks partnerine sahip olma,

  • Diğer sağlık problemleri nedeniyle bağışıklığın zayıflaması,

  • Sigara kullanımı,

  • Doğum kontrol ilaçları kullanma,

  • HIV enfeksiyonu.


Rahim ağzı kanserinin riskini azaltmak için;

  • HPV aşısı yaptırmak: Rahim ağzı kanseri ve HPV ilişkili diğer kanserlerin riskini azaltır.

  • Rutin pap-smear yaptırmak.

  • Güvenli cinsel ilişki: Prezervatif kullanmasını sağlayarak HIV ve cinsel yolla bulaşan diğer hastalıklardan kendilerini korumaya yardımcı olabilir ancak prezervatifler HPV’ye karşı tam koruma sağlamaz. Prezervatif kullanmak enfeksiyon oranını muhtemelen yaklaşık yüzde 70 azaltır.

  • Sigara içmeyin.


TARAMA

İlk Tarama; Kadınlara ilk cinsel ilişki yaşından bağımsız şekilde 21 yaşındayken ilk rahim ağzı kanseri taramasını yaptırmasını öneriyoruz.


30 Yaşına Kadar;

  • 30 yaşına kadar ki kadınlar için üç yılda bir rahim ağzı sitoloji testi ( pap-smear) yaptırmasını öneriyoruz.

30 Yaşından Sonra;

  • 3 yılda bir rahim ağzı sitoloji testi (Pap smear testi ) yaptırmasını öneriyoruz.

  • Sitoloji ve HPV DNA testi birlikte (Co-test) yapılabilir. Her ikisi de negatif gelirse tarama beş yılda bir yapılabilir.

  • Pap-test: Normal jinekolojik muayene sırasında bir fırça yardımıyla rahim ağzında sürüntü yapılarak hücre örnekleri alınır. Bu hücrelerin patolog tarafından incelenmesi sonrası anormal hücreler varsa rapor edilir.

  • HPV testi: Normal jinekolojik muayene sırasında rahim ağzından yapılan sürüntüde veya smear testi sırasında alınan örnekte HPV DNA bakılır ve yüksek riskli tipler varsa rapor edilir.

  • Pap smear testi ve HPV testleri rahim ağzı kanserleri ve prekanseröz lezyonlar için tarama yapmak amacıyla kullanılır. Erken evrelerinde rahim ağzı kanseri genelde semptomlara neden olmaz. Tarama testlerindeki anormal sonuçlar bize sadece şüpheyi gösterir tanıyı vermez. Bu nedenle tarama test sonuçlarına göre tedavi yapılmaz ve öncelikle tanı koymak gerekir

TANI

  • Kolposkopi: Pap smear testi sonuçları normal değilse, büyütücü bir lens (kolposkopi) kullanılarak rahim ağzı kontrol edilir ve kanser veya kanser öncesi lezyonlar bulunup bulunmadığını belirlemek için doku örnekleri (biyopsi) alınır. Kolposkopi, bize rahim ağzındaki şüpheli bölgelerin belirlenerek doğru yerden biopsi alınmasını sağlar.

  • Punch Biopsi (rahim ağzının dış kısmından)

  • Endoservikal Küretaj (ECC) (Rahim ağzı kanalının içinden)

  • Konizasyon ve LEEP: Eğer biopsi veya endoservikal küretaj tanı koymakta yetersiz olursa koni şeklinde daha büyük bir parça çıkartılır.

KANSER ÖNCESİ LEZYONLARI


(CIN 1, CIN 2, CIN 3) TEDAVİSİ:

Eğer biopsi sonucu CIN 1 olarak rapor edilmiş ise hiçbir şey yapılmadan 2 yıl takip edilir. Bu süre içinde CIN 1 yüzde 60-70 normale kendiliğinden döner.

2 yıl içinde düzelme olmazsa CIN 2 veya 3 gibi kabul edilip tedavi edilir. CIN 2 veya 3 gelirse LEEP konizasyon veya soğuk konizasyon yapılarak lezyon temizlenir. Bu işlemler hafif bir anestezi altında ameliyathanede yapılır. Sonrasında hasta taburcu edilir ve 3 hafta cinsel ilişkiye girmemesi, havuz ve denize girmemesi istenir. 3 hafta boyunca iyileşme sırasında kanlı-kokulu bir akıntı olabileceği hastaya anlatılır.


KONİZASYON

LEEP konizasyon: Düşük voltajlı ince bir tel ile koni şeklinde mevcut lezyonu çıkartmak.

Soğuk Konizasyon: Dokunun elektrik enerjisi kullanmadan koni şeklinde kesilerek çıkartılması.


RAHİM AĞZI KANSERİNİN EVRELENDİRİLMESİ

Eğer biopsi sonucu kanser olarak gelmişse öncelikle tedavi planı belirlemek ve kanserin yayılma durumunu değerlendirmek için klinik evreleme yapılır.


Evreleme için yapılması gerekenler:

  • Fiziksel muayene: Rahim ağzının durumu, tümörün boyutu, vajen ve yumurtalıkların durumu.

  • Görüntüleme tetkikleri: CT, MRI, PET.

  • Mesane ve rektumun değerlendirilmesi: Sistoskopi, Rektosigmoidoskopi.

  • Kan testleri


RAHİMAĞZI KANSERİNİN EVRELERİ:

  • Evre 0 veya in situ karsinom: Evre 0 kanser preinvaziv (yayılmamış) kanserdir ve anormal hücreler rahim ağzı zarı hücrelerinin yalnızca ilk katmanında görülür.

  • Evre I: Evre I kanser yalnızca rahim ağzıyla sınırlıdır. Tümörün boyutuna ve kanserin ne kadar derine yayıldığına göre IA1, IA2, IB1 veya IB2 olarak hastalığınız sınıflandırabilir.

  • Evre II: Evre II kanser rahim dışına yayılmıştır ancak pelvik yan duvarlar veya vajinanın alt üçte birlik bölümünü etkilememiştir. Evre IIA veya IIB olarak sınıflandırılabilir.

  • Evre III: Evre III’te kanser pelvik duvarı veya vajinanın alt üçte birlik bölümüne ulaşır veya tümörün genişlemesine bağlı olarak hidronefroz ve böbrek sorunlarına yol açar. Kanser hücrelerinin pelvisin yan duvarına yayılıp yayılmamasına göre Evre IIIA veya IIIB olarak sınıflandırabilir.

  • Evre IV: Evre IV’te kanser komşu organlara mesane/rektuma veya uzak organlara yayılmıştır. Evre IVA veya IVB olarak sınıflandırabilir.

RAHİM AĞZI KANSERİNİN TEDAVİSİ

Rahim ağzı kanserinin tedavisi kanserin evresine, hastanın yaşına, çocuk sahibi olma isteğine ve diğer sağlık problemlerine göre değişir. Tedavide cerrahi, radyoterapi, kemoterapi veya bunların kombinasyonu kullanılabilir.


1- CERRAHİ

  • Konizasyon: Rahim ağzındaki lezyonun koni şeklinde çıkartılmasıdır. Çok erken evrelerde, genç ve çocuk isteyen hastalarda uygulanabilir.

  • Trakelektomi: Erken evre serviks kanseri, daha çocuk sahibi olmamış genç yaş grubunda da görülebilir. Bu nedenle doğurganlık potansiyelini korumak isteyen hastalarda tercih edilecek cerrahi yöntem Radikal Trakelektomi’dir. Bu yöntemde serviks, üst vajen ve iki taraflı parametrium dokusu çıkartılır, fakat uterus muhafaza edilir ve vajene tekrar birleştirilir. Böylece hastaların gebe kalma şansları korunmuş olur. Radikal trakelektomi yapılan hastalarda tedavi başarısı farklılık gösterse de mutlak doğurganlığını korumak isteyen seçilmiş hasta grubuna, risk ve avantajları iyice tartışıldıktan sonra uygulanmalıdır. Bu yöntemde de radikal histerektomide olduğu gibi birlikte pelvik lenfadenektomi yapılır.

  • Histerektomi: Erken evre serviks kanserinde standart tedavi, uterus, serviks, üst vajen ve iki taraflı parametrium dokusunun çıkartıldığı Radikal Histerektomi’dir. Bu ameliyat, aynı zamanda kanserin yaygınlığını tesbit etmek ve kontrolünü sağlamaya yarayan Pelvik Lenfadenektomi’yi de (pelvik lenf bezlerinin çıkartılması) içerir.

  • Erken evrelerde, ameliyat genellikle çoğu kanser merkezinde açık olarak, minimal invazif cerrahi konusunda eğitimli merkezlerde ise laparoskopik veya robotik cerrahiyle kapalı olarak yapılabilir.

  • Ekzanterasyon: İlerlemiş kanserde veya önceki tedaviyi takiben lokalize tekrarlamış kanser olgularında uzak organlara yayılım olmamış ise oldukça radikal bir ameliyat olan ekzanterasyon önerilebilir. Bu ameliyat eğer daha önce çıkarılmamış ise rahim, rahim ağzı, lenf düğümleri ve olasılıkla mesane, vajina, rektum ve kolonun bir kısmının alınmasını içerir. Genellikle ilk tedavide radyoterapi alıp sonradan bu bölgede tekrarlamış hastalıkta yapılması gereken bağırsakların ve idrar yolunun karın ön duvarına ağızlaştırıldığı bu geniş ameliyattır.


2- RADYOTERAPİ

  • External Radyoterapi: Genellikle rahim ağzı kanseri ilerlemiş ise birincil tedavi olarak radyoterapi tercih edilir. Bazı durumlarda bu tedaviye kemoterapi de eklenir. Radyoterapi 5 hafta kadar süren hastanın kısa sürelerle hastaneye gelip ışın tedavisi alması şeklinde olur. Bazen erken evrelerde de hastanın genel durumu cerrahi tedavi için uygun değilse ilk tercih olarak radyoterapi seçilebilir.

  • Brakiterapi: Brakiterapi, vajinal yolla rahimağzına uygulanan radyoterapidir.


3- KEMOTERAPİ

Kemoterapide kanserli hücreleri yok etmek için damardan veya ağız yoluyla anti-kanser ilaçlar verilir. Kanser uzak organlara yayıldığında veya ilk tedaviden sonra nüksettiğinde yüksek dozlarda kemoterapi uygulanır.


KORUNMA

  • HPV Aşısı: Rahim ağzı kanserinin yüzde 99 nedeni Human papilloma virüstür (HPV). 2005 yılından beri HPV aşısı rahim ağzı kanseri ve diğer HPV ile ilgisi olan kanserlerin ve kanser öncesi lezyonları önlenmesi için kullanılmaktadır. Güncel HPV aşılarında 9 adet yüksek riskli HPV tipine karşı koruyuculuk vardır. Bu aşının koruyuculuğu tüm rahim ağzı kanserinin yüzde 93’ünü kapsamaktadır. Ayrıca siğil oluşumundan da yüzde 90 korumaktadır. Aşının özellikle genç kız veya erkeklere, daha hiç HPV ile karşılaşmadan yapılması önerilir ve böylece aşıdan yüzde 100 yararlanmaları sağlanabilir.

  • Primer Korunma: HPV Aşısı

  • Sekonder korunma: Pap-smear veya HPV testi.

Bodrum Dergi Web Sitesi © Yabancı Ses Prodüksiyon tarafından hazırlanmıştır.

bottom of page