top of page
  • Yazarın fotoğrafı: BODRUMDergi
    BODRUMDergi
  • 10 Eyl 2023
  • 3 dakikada okunur
Yaz mevsimi, sıcak hava ve artan aktiviteler nedeniyle vücudun daha fazla suya ihtiyaç duyduğu bir dönemdir. Sıvı tüketimi, genel sağlığın korunması ve özellikle böbrek sağlığının desteklenmesi için önemlidir. Bilhassa diyaliz hastalarının sıvı tüketimi ve beslenme dengesi önemle takip edilmeli, hekim önerilerine dikkatle uyulmalıdır.


Yeni Yüzyıl Üniversitesi Gaziosmanpaşa Hastanesi Nefroloji Bölümü’nden, Prof. Dr. Savaş Öztürk, yaz mevsimiyle birlikte artan sıvı tüketiminde dikkat edilmesi gerekenleri şöyle sıraladı:


Susuzluğu Önlemek: Susuzluk hissi ortaya çıkmadan önce su tüketimine özen gösterilmelidir. Susuzluk, vücudun su ihtiyacının bir işareti olup idrar rengi koyulaştığında veya idrar miktarı azaldığında bu durum dikkate alınmalıdır.


Dengeli Bir Sıvı Tüketimi: Sıvı tüketimi dengeli olmalıdır. Su, meyve suları, bitki çayları ve taze sıkılmış meyve suları gibi doğal içecekler tercih edilmelidir. Alkol ve kafeinli içeceklerin tüketimi ise sınırlanmalıdır; çünkü bu içecekler vücuttan daha fazla su atımına neden olabilir.


Sıvı Tüketimini Yemeklerle Dengeli Hâle Getirmek: Yemeklerle birlikte yeterli miktarda su içmek, vücuttaki sıvı dengesini korumaya yardımcı olur; ancak aşırı miktarda su içmek yemek sindirimini olumsuz etkileyebilir. Bu nedenle, yemeklerle birlikte fazla su tüketiminden kaçınılmalıdır.


Günde Kaç Litre Sıvı Tüketilmeli?

Günlük sıvı tüketimi, birçok faktöre bağlı olarak değişiklik gösterebilir. Genel olarak, yetişkin bir bireyin günlük olarak en az 2-2,5 litre (8-10 bardak) su içmesi önerilir; ancak bu miktar bireyin yaşına, cinsiyetine, aktivite düzeyine ve sağlık durumuna göre değişebilir. Egzersiz yapan veya terleme potansiyeli yüksek olan bireylerin daha fazla su tüketmesi gerekebilir.



Bu Sıvının Ne Kadarı Su, Ne Kadarı Diğer İçecekler Olmalı?

Sıvı tüketiminde su önemli bir rol oynar ve tercih edilmesi gereken en sağlıklı içecektir. Günlük sıvı alımının çoğunluğu sudan karşılanmalıdır. Diğer içecekler ise sıvı tüketimine katkıda bulunabilir ancak bazı içeceklerin sınırlı miktarda tüketilmesi önerilir.


  • Su: Vücudun ihtiyaç duyduğu temel sıvıdır. Saf su, hidrasyonu sağlamak için en iyi seçenektir. Günde en az 8-10 bardak su içmek, genel sağlık ve böbrek fonksiyonu için önemlidir.

  • Doğal Meyve Suları ve Bitki Çayları: Taze sıkılmış meyve suları ve bitki çayları, içerdikleri doğal şeker ve antioksidanlarla sıvı tüketimine katkıda bulunabilir; ancak meyve suları yüksek şeker içeriği nedeniyle kontrollü miktarda tüketilmelidir.

  • Gazlı İçecekler ve Sodalar: Gazlı içecekler ve sodalar genellikle yüksek miktarda şeker, kafein ve yapay tatlandırıcılar içerir. Bu içeceklerin aşırı tüketimi, sağlık sorunlarına ve aşırı kalori alımına yol açabilir. Böbrek sağlığı için zararlı olabileceğinden bu içeceklerin sınırlı miktarda tüketilmesi önerilir.


Mevsim Meyvelerini Tüketirken Sıvı Dengesini Nasıl Ayarlamak Gerekir?

Kavun, karpuz gibi su yoğunluğu yüksek mevsim meyveleri yazın sıcak günlerinde ferahlatıcı ve besleyici bir seçenektir ancak bu meyveleri tüketirken sıvı dengesini göz önünde bulundurmak önemlidir. Aşağıda bazı ipuçları verilmiştir:


  • Meyve ile Su Tüketimini Dengeli Hâle Getirin: Su yoğunluğu yüksek meyveler, doğal olarak su içerir. Bu nedenle, kavun veya karpuz gibi meyveleri tüketirken, sıvı ihtiyacınızın bir kısmını meyvenin suyundan karşılayabilirsiniz.

  • Ekstra Su Tüketimi: Su içmek, meyve tüketiminin yanında sıvı dengesini korumak için önemlidir. Bu nedenle, meyve yediğinizde ekstra su içmeyi unutmayın.

  • Aşırıya Kaçmayın: Her ne kadar mevsim meyveleri su içeriği yüksek olsa da aşırı miktarda tüketmek sıvı dengesini bozabilir. Porsiyonları kontrol etmek ve çeşitli diğer besinleri de tüketmek önemlidir.

  • Böbrek Rahatsızlığı Olanların Yapması/Yapmaması Gerekenler Nelerdir?

  • Böbrek rahatsızlığı olan bireylerin sıvı tüketimine özen göstermeleri ve bazı önlemleri alması önemlidir.

  • Doktorunuzun Talimatlarını İzleyin: Böbrek rahatsızlığı olan bireyler, doktorunun belirlediği sıvı tüketimi miktarına uygun hareket etmelidir. Doktorunuzun önerilerine uymak, böbrek sağlığını korumak açısından önemlidir.

  • Tuz Tüketimini Sınırlayın: Tuz, vücutta sıvı tutulumuna neden olabilir ve böbreklere ekstra yük bindirebilir. Tuz tüketimini sınırlamak, böbrek rahatsızlığı olanlar için önemli bir adımdır.

  • Dikkatli Protein Tüketimi: Proteinlerin aşırı tüketimi, böbreklerin çalışması için gerekenden fazla miktarda atık üretmesine neden olabilir. Protein tüketimini dengelemek ve uygun miktarlarda almak önemlidir.

  • İlaçları Düzenli Kullanın: Böbrek rahatsızlığı olan bireyler, doktorun önerdiği ilaçları düzenli olarak kullanmalı ve ilaç dozlarını aksatmamalıdır.


Diyaliz Hastaları İçin Öneriler Nelerdir?

  • Diyetisyenle İş Birliği Yapın: Diyaliz hastaları için özel bir diyet gerekebilir. Diyetisyeninizle çalışarak uygun sıvı tüketimi miktarını belirleyebilir ve diğer beslenme ihtiyaçlarınızı karşılayabilirsiniz.

  • Sıvı Tüketimini Kontrol Altında Tutun: Diyaliz tedavisi gören hastaların sıvı alımını sıkı bir şekilde kontrol etmeleri gerekebilir. Doktorunuzun ve diyetisyeninizin önerilerine uymak önemlidir.

  • Sodyum ve Potasyum Kontrolü: Diyaliz hastaları, sodyum ve potasyum gibi bazı mineral ve elektrolitleri kontrol altında tutmalıdır. Bu nedenle, tuz tüketimini sınırlamak ve yüksek potasyum içeren gıdalardan kaçınmak önemlidir.

  • İlaçları Düzenli Kullanın: Diyaliz hastaları genellikle ilaç tedavisi alır. İlaçları düzenli olarak kullanmak, böbrek sağlığı ve genel sağlık için önemlidir. Doktorunuzun önerilerine uymak ve ilaç dozlarını aksatmamak önemlidir.

  • Sağlıklı Bir Yaşam Tarzı Sürdürün: Diyaliz hastaları, sağlıklı bir yaşam tarzını benimsemelidir. Düzenli egzersiz yapmak, sağlıklı beslenmek, stresten kaçınmak ve düzenli kontrolleri takip etmek böbrek sağlığını destekleyebilir.


Sonuç olarak; yaz mevsiminde sıvı tüketimi ve böbrek sağlığı önemli konulardır. Doğru miktarda sıvı alımına dikkat ederek sıvı dengesini korumak ve böbrek sağlığını desteklemek mümkündür. Özellikle böbrek rahatsızlığı veya diyaliz hastalığı olan bireylerin doktor ve diyetisyenleriyle iş birliği yapmaları, uygun sıvı tüketimi ve beslenmeyi sağlamaları önemlidir. Böylece sağlıklı bir yaz mevsimi geçirmek ve böbrek sağlığını korumak mümkün olacaktır.

  • Yazarın fotoğrafı: Dt. Ebru Küçük Erşan
    Dt. Ebru Küçük Erşan
  • 8 Eyl 2023
  • 2 dakikada okunur
Hamilelik döneminde ağız ve diş sağlığının iyi olması, bakımının iyi yapılması, anne ve bebek sağlığı açısından çok önem taşır. Kalsiyum kaynaklarının doğru oranda tüketilmesi gibi kurallara dikkat edilerek sağlıklı bir doğum sürecine katkı sağlanabilir. Yapılan son çalışmalarda, diş hastalıklarının düşük riskini artırdığı saptındı. Hamilelik öncesi tüm sorunlu dişleri halletmek ve hamilelikte iyi bakım sizi tüm risklerden korur.


Hamilelikte Diş Kaybı Olur Mu?

Kadınlarda pregesteron ve östrojen hormonunundaki değişiklikler diş eti hastalıkları riskini artırır. Hamilelikte ağız bakımına dikkat edilmezse diş eti çekilmesi, diş etinde kızarıklık ve kanama görülebilir. Diş eti iltihabı, sadece diş etini etkilemez, aynı zamanda gebelik üzerinde de olumsuzluklara neden olur. Yapılan son çalışmalarda diş eti iltihabı başta olmak üzere diş hastalıklarının hamilelerde erken doğum ve düşük riskini artırdığı saptandı. Bu hastalıklarda diş eti kanaması, kırmızı ve şiş görünür. Hormonal değişikliklerle daha da artan bu durumun doğumdan sonra kalıcı hasar bırakmaması için mutlaka tedavi edilmesi gerekir. Diş taşları ve diş plakaları, diş hekimi tarafından temizlenmeli ve bakımı yapılmalıdır. Bazı hamilelerde bulantıdan kaynaklı ağızda asidik ortam artmaktadır. Bu asitler ağız içerisinde erezyonlara neden olmaktadır. Bu durumda ağız hijyeni çok önemlidir. Karbonatlı su ile çalkalama yapılmalıdır. O da mümkün olmazsa su ile çalkalama yapılabilir. Ayrıca hamilelik döneminde tükürükteki asit miktarı artmakta bu da dişleri çürümeye yatkın hâle getirmektedir.



Hamilelik Tümörü Nedir?

Hamileliğin ikinci 3 aylık dönemi yani 3-6 ay aşırı diş eti büyümesi hamilelik tümörü diye adlandırılabilir. Aşırı plak ile oluşan ve kırmızı renkli âdeta dutu andıran bir görüntü ortaya çıkar. Doğumdan sonra bu oluşum kendiliğinden kaybolur.


Hamilelikte Beslenme Nasıl Olmalı?

Bebeğin diş oluşumu ve gelişimi anne karnında 5 ile 6. haftalarda başlar. Bu dönemde anne, hem kendi sağlığı hem de bebeğin diş gelişimi için dengeli beslenmelidir. A-C-D vitaminleri, fosfor ve kalsiyumdan zengin yiyecekler, meyve, sebze, tahıl, süt ve süt ürünleri, et, balık ve yumurta dengeli olarak alınmalıdır. Hamilelik döneminde bebeğin ve annenin kemiklerinin sağlıklı olabilmesi için anne adayının 1200-1500 mg kalsiyum alması gerekir. Anne adayları bu dönemde süt ve süt ürünleri, yeşil yapraklı sebzeler ve kalsiyum bakımından zengin gıdalar tüketmelidir. Yüksek oranda şeker içeren gıdalardan ve asitli yiyeceklerden kaçınmalı ve bol su içmelidir. Yemekten sonra ilk 20 dakika içinde dişleri fırçalayamazsa şekersiz sakız çiğneyebilir.


  • Diş Sağlığı İçin

  • Tatlı yedikten bir süre sonra dişler fırçalanmalı.

  • Kusma durumlarından sonra ağız bakımı yapılmalı, fırçalanmazsa su ile çalkalanmalı.

  • Günde 2 kere diş fırçalanmalı.

  • Diş eti kanasa bile fırçalamaya devam edilmeli.

  • Gargara olarak karbonatlı su, ılık tuzlu su kullanılabilir.

  • Kalsiyum kullanılmalı.

  • İlk 3 ay etkili tedavi yapılmamalı, zorunluluk yoksa 4-5-6. ayda tedavi yapılmalı.

  • Ağrı kesici ve antibiyotik kullanımı Kadın Doğum Uzmanının kontrolünde olmalı.

  • Hamilelik şüphesi mevcutsa ve zorunlu hâllerde film çekilmesi gerekiyorsa kurşun önlük karın bölgesini kapatacak şekilde kullanılarak çekilebilir ama kural olarak tüm hamilelik boyunca zorunlu olmadıkça film çekmemek gerekir. Zorunlu ise tüm tedbirleri alarak çektirilebilir.

  • Bebek, annenin dişlerinden kalsiyum çekip annenin dişlerini çürütür düşüncesi yanlıştır.

  • Bebeğin gelişimi için gerekli kalsiyum, fosfor, vitamin ve mineraller annenin aldığı besinle karşılanır.



Tüm bu sorunlarla karşılaşmamak için düzenli diş hekimi kontrolü sağlamak gerekir. Hamilelik öncesi tüm sorunlu dişleri halletmek ve hamilelikte iyi bakım sizi tüm risklerden korur. Sağlıklı günler...

  • Yazarın fotoğrafı: Dr. Öğr. Üyesi Turhan Şalva
    Dr. Öğr. Üyesi Turhan Şalva
  • 7 Eyl 2023
  • 3 dakikada okunur
Kızamık (Measles), çocukluk yaş grubunda daha sık olmak üzere her yaşta görülebilen bulaşıcı viral bir hastalıktır. Bağışık olmayan kişilere bulaşma olasılığı en yüksek olan hastalıklardan biridir. Hasta kişilerden damlacıkların solunması ya da burun boğaz salgılarına doğrudan / dolaylı temas ile bulaşır. Temas sonrası hastalığın gelişmesi için gereken süre 10–12 gündür. Hastalar döküntüler başlamadan dört gün öncesinden döküntülerin başlamasından dört gün sonrasına kadar bulaştırıcı olarak kabul edilirler.


Kuluçka döneminden sonra öksürük, yüksek ateş, nezle ve konjunktivit gelişir. Ardından ağız içinde Koplik Lekeleri diye adlandırılan lekeler görülür. 3-4 gün içerisinde de döküntüler başlar. Komplikasyon gelişmezse 7-10 gün sonra iyileşme gerçekleşir.


Hastaların yüzde 30’unda bir ya da daha fazla komplikasyon gelişmektedir. Erişkinlerde ve bir yaşından küçük çocuklarda ciddi komplikasyon riski daha yüksektir. Yüzde 1–6 zatürre, yüzde 6 ishal, yüzde 7-9 ciddi orta kulak iltihabı görülebilir. Hastalıktan korunmanın tek yolu aşılamadır. Çocukluk dönemi aşı takviminde KKK (Kızamık, Kızamıkçık, Kabakulak) aşısı 12. ayda ve 48. ayda olmak üzere 2 doz olarak uygulanmaktadır.


Gelişmekte olan ülkelerde kızamık vakalarının yüzde 5’i hayatını kaybetmektedir. Bu yüksek mortalite oranına karşılık aşı ile önlenebilir bir hastalık olması insanlık için önemli bir kazanımdır. Hastalık ciddi bir süreç yaratmasa da komplikasyonların oluşması durumunda ciddi sorunlarla karşılaşılması muhtemeldir. 2000 yılından sonra aşılama sayesinde kızamık ölümlerinde yüzde 80 azalma meydana gelmiş ve 21 milyondan fazla ölüm önlenebilmiştir.


2018 yılında dünyada 1. doz kızamık aşılanma oranı yüzde 85 iken gerekli olan toplumsal kapsama oranı yüzde 95’in üzerinde olmalıydı. 2. doz aşılama oranı ise aynı yılda yüzde 67 idi. Aşılama oranlarının yeterli kapsayıcılık oranlarına ulaşamaması yeni kızamık salgınları için büyük bir tehdit oluşturmaktadır.


Dünya Sağlık Örgütü Nisan 2023’de Avrupa Bölgesi’ndeki 17 ülkede kızamık vakalarındaki artışa dikkat çekti. Yılın ilk 2 ayında bildirilen 900 vakanın, 2022 yılının tamamında karşılaşılan vaka sayısını geçtiği vurgulandı. Son 12 ayda Tacikistan’da 610, Türkiye’de 466 ve Rusya’da 414 vaka bildirildiği, bunun yanında Avustralya, Sırbistan, Özbekistan ve İngiltere’de de vaka sayılarında artış olduğu belirtildi. DSÖ bu konuda Covid–19 salgını sırasında kızamık aşısı da dahil aşılama programlarının aksamasını sorumlu tutarken aşılama programları, aşısı aksayan çocukların belirlenmesi konusunda ülkelerin çeşitli kampanyalar yapmasını önermiştir.



Türkiye’de ise Haziran 2023’de Türk Tabipleri Birliği konuya dikkat çeken bir basın toplantısı düzenledi. 2023 yılının ilk 4 ayında 2005 kişinin incelendiği ve bunlardan 1440’ının kızamık tanısının doğrulandığı belirtildi. Tanı alanlar arasında aşısız veya eksik aşılı olanların çoğunlukta olduğu ve 1 yaş altı vakaların neredeyse tamamının, 1-4 yaş arasındaki vakaların ise yarıdan fazlasının aşısız olduğu vurgulandı.


Aynı dönemde Sağlık Bakanı Fahrettin Koca kızamık ölümleri ile ilgili iddiaları reddederken son yıllarda yurt dışından gelen vakalara bağlı olarak kızamık vakalarında artış yaşandığını açıkladı. Covid–19 salgını ve buna bağlı aşı reddi kampanyalarına rağmen kızamık aşı grubunda aşı kapsayıcılığının yüzde 95’in üzerinde olduğunu ancak Türkiye’de yaşayan yabancılar arasında bu oranın   yüzde 87-92 civarında olduğunu vurguladı. Temmuz ayındaki bir açıklamasında ise Koca, göç nedeniyle kızamık vakalarının arttığını belirtmişti.


Şimdi Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın belirttiği gibi göç etkisi Türkiye’deki Kızamık vaka sayını nasıl etkileyebilir, bunu inceleyelim.


Dünya Sağlık Örgütü 2020 yılı Dünya Sağlık İstatistiklerine göre Türkiye’de hedef nüfusun KKK aşısı yönünden yüzde 93 oranında aşılandığını görüyoruz. Bu oran hem Dünya hem DSÖ Avrupa Bölgesi ülkeleri arasında oldukça başarılı bir oran. Dünya ortalaması yüzde 70, DSÖ Avrupa Bölge ortalaması ise yüzde 91. Hatta DSÖ Avrupa Bölgesi’nde 53 ülkeden veri alınabilen 47 ülke arasında ülkemizden daha yüksek aşılama oranına sahip sadece 17 ülke bulunuyor. DSÖ Avrupa Bölgesi’ni de dünyada en yüksek bölge ortalamasına sahip 2. Bölge olarak sayabiliriz. Bu durumda Türkiye dünyanın kızamık bulaşıcılığı açısından en güvenilir ülkeleri arasındadır diyebiliriz.


Ülkemize son yıllarda yoğun bir şekilde sığınan ve sayılarının 15-17 milyon arasında olduğu söylenen sığınmacıların çoğunlukla Suriye ve Afganistan’dan geldiğini biliyoruz. Bu 2 ülke de DSÖ Avrupa Bölge ülkeleri olarak kabul ediliyorlar. Yani % 91 olan DSÖ Avrupa Bölge ortalamasına dahil olan bir popülasyondan bahsediyoruz.


DSÖ Dünya Sağlık İstatistikleri 2022 raporunda KKK aşılama oranı Suriye’de yüzde 53, Afganistan’da ise bu oran yüzde 43 olarak açıklandı. Tabii ki ülkemize sığınan kişiler arasındaki aşılanma oranları hakkında kesin bir bilgimiz yok. Ayrıca Türkiye’deki Sağlık Bakanlığı uygulamaları ile bu oranlar nasıl etkilenmiştir, bunu da bilmiyoruz.


Ancak kaba bir hesapla sığınmacıların da ülkelerindeki oranlarla göç ettiğini düşünürsek en iyi ihtimalle aramıza katılan kişilerin aşılanma yüzdesi yaklaşık yüzde 50 civarındadır. Topraklarımızda yaşayan insanlar arasında neredeyse yüzde 85 civarına gerileyen bir aşılanma oranı ile karşı karşıya durumdayız. Beklenen aşılanma oranının yüzde 95’in üzerinde olması gerçeğinden hareketle ciddi bir tehdit altında olduğumuzu söyleyebiliriz.


Bu dönemde yapılması gereken en önemli çalışma, sığınmacılara yönelik aşılama uygulamalarının radikal bir şekilde yerine getirilmesidir. Kızamık, Kızamıkçık ve Kabakulak kombinasyonu ile yapılan aşılama çalışmalarında bu tür durumlarda önerilen 3. doz aşının da rutin uygulamaya sokulması, sığınmacıların sıkı bir şekilde kayıt altına alınması, aile hekimliği sistemine entegre edilmesi, kayıt dışı sığınmacılar konusunun da özellikle bulaşıcı hastalıkları tetikleme riski yönünden de değerlendirilmesi çok önemlidir.


2019–2022 yılları arasında yaşanan pandemi ile dünya düzeninin nasıl yerle bir olduğunu hepimiz gördük. Dünyanın yeni salgınlara pek tahammülü kalmadı. Bu yüzden yeni salgınlara yol açmadan yaşam kalitemizi artırmaya çalışmalıyız. Bunun da yegâne yolu koruyucu hekimlik çalışma ve uygulamalarına hem kişisel hem de toplumsal düzeyde daha fazla önem vermektir.

Bodrum Dergi Web Sitesi © Yabancı Ses Prodüksiyon tarafından hazırlanmıştır.

bottom of page