top of page
  • Yazarın fotoğrafı: Özge Zeki
    Özge Zeki
  • 16 Ara 2024
  • 6 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 16 Ara 2024

Zeynep Öykü - Ali Öztürk çiftinin pandemi döneminde arpa kolay ulaşamadıkları için başlattıkları serüven, bugün dünya çapında markalaşan ‘Anatolian Harps’ ile devam ediyor. Biz de bu başarı hikâyesini dinlemek ve atölyeyi incelemek için Gölpazarı’ndaydık. Arp sanatçısı Zeynep Öykü, “Anatolian Harps” markasıyla tarihi arpları günümüze kazandırıyor. Kendisiyle sanat yolculuğu ve markası üzerine konuştuk.

Zeynep Öykü arp çalarken
Zeynep Öykü

Çeşitli boylarda arpların sıralandığı bir atölyede karşılıyor bizi Zeynep Öykü. Beline kadar uzun saçları ve özel dikim barok stildeki elbisesiyle bir masal prensesi edasında. Tanışmamızın ardından arpları inceleme fırsatı buluyorum. Büyülü enstrümanın birkaç boyu olduğunu ve üzerlerine kişiye özel resim yapıldığını öğreniyorum sohbetimiz sırasında. Röportajımıza geçmeden önce Zeynep Öykü’nün önceki gece bizim için kendi elleriyle hazırladığı tatlıların bulunduğu masaya yöneliyorum. Sol anahtarı süslü kremalı kurabiyelerim ve kahvemle başlıyorum bu özel yolculuğun hikâyesini dinlemeye.



Zeynep Öykü - Ali Öztürk
Ali Öztürk - Zeynep Öykü

Bilecik’e ne zaman ve nasıl taşındınız?

Zeynep Öykü: Pandemi olunca 2021’in mart ayında karar verdik, nisanda Bilecik’teydik. Nereye gidelim diye düşündük... Herkes gibi sahile mi gitsek dedik ama enstrümanların kuru ortamda yapılması gerekiyordu. İç Anadolu olsun dedik öyle olunca da “Neden Ali’nin memleketi Bilecik olmasın” dedik. Burada yazın en sıcak zamanında bile nem yüzde 40’ın üzerine çıkmıyor, kışın yüzde 6’lara, 5’lere kadar düşüyor.


“Anatolian Harps” projesi hep aklınızda mıydı?

Zeynep Öykü: Burada eğitimler, konserler vermeye başladım. Eğitim verirken en büyük eksiğim öğrencilere arp sağlamaktı. Ülkede hem arp sayısı çok azdı hem de pahalı bir enstrüman olduğu için yurt dışından geldiğinde de daha pahalı oluyordu. Bu, benim açımdan her zaman bir sorundu. Başka enstrüman yapımcılarıyla Türkiye’de arp üretmeyi denedim ama arp öyle farklı ki hiçbir enstrümana benzemiyor. Dolayısıyla iyi eğitim almış bir insan bile eline alıp o arpı yapamıyor. Çok daha farklı bir yapıya sahip. Çok daha büyük bir güç taşıyor arp. Örneğin bir gitarın üzerindeki bütün basıncın, ağırlığın toplamı arpın tek bir telinde yok. Arpın tek bir teli; bir gitarın iki, üç katı basınç taşıyor. Bir arpta herhangi bir telli çalgının basıncından daha fazlası var. Mesela gitardaki basınç 35 kg, kemandaki ortalama basınç 20-30 kg iken arpta bir ton ağırlık var. Dolayısıyla bu farklı bir mühendislik gerektiren bir şey. Türkiye’de yapılamama sebebi bu. Tamir ve bakım ihtiyacımız olduğunda yurt dışından destek alıyorduk.


Bize destek veren ustayla uzun yıllar bir dostluğumuz oldu. Kendisi bana ve Ali’ye belli eğitimler verdi. Arpın tamiri ve bakımını yapıyordu. Pandemideyse ilk kez arpın Türkiye’ye gelmesi çok daha zor hâle geldi. Online ders seçeneği olduğu için ders isteyenlerin sayısı hiç olmadığı kadar arttı. Hem öğrenci talebine yetişemedim hem de arp ihtiyacına cevap veremedim. Bu konuda tamir ve bakım yaptığımız için “Neden arp üretmeyelim” dedik Ali’yle. Zaten Ali’yle tanıştığımızda da yaptığımız ilk şeylerden biri benim ders yaptığım arpı tamir etmek olmuştu. Yazılımcı kendisi aslında. “Yapalım” dedim fakat benim işim vardı, dışarı çıktım. Üç saat sonra eve geldim “Ne yaptın Ali” dedim. Önünde bir dosya açıktı, arp vardı. “3d modelleme öğrendim, sonra da arpı tasarladım” dedi. “Nasıl yani, üç saatte mi öğrendin” dedim. “Evet” dedi. “Hadi yapalım” dedik. Önce evin bir köşesinde atölye kurduk. Pandemi boyunca ABD’deki ustamı görüntülü aradık. Destek oldu ve onun sayesinde ilk arpımızı yaptık. Telleri kopacak diye bekledim ama harika bir ses çıktı. O arp hâlen sağ salim duruyor.



Çok etkileyici peki, sonra nasıl ilerlettiniz arp yapımını?

Zeynep Öykü: Arpta hesabı şaşırırsanız gerçekten bomba gibi patlıyor, öyle bir basınç var. Patlamadan önceki son an, sesin en iyi olduğu an. Dolayısıyla çok iyi bir matematik ve mühendislik zekâsı gerektiriyor. Yazılım mühendisliği Ali’nin asıl işi ama aynı zamanda hobi olarak gitar yapıyor ve profesyonel gitarist. Onun yanımda olması sayesinde yaptık, tek başıma yapamazdım, Ali de tek başına yapamazdı. Bu birliktelik sayesinde yapabildik. Önce kendi öğrencilerimin enstrüman açığını kapattık. Sonra yurt dışından istekler gelmeye başladı, çünkü gerçekten çok kaliteli enstrümanlar üretiyoruz.Özel meslek sırrı olan teknikler var ustamızdan aldığımız.


Dolayısıyla enstrümandan çok gür bir ses çıkıyor. Bizim küçük arpımız neredeyse bir orkestra arpına yakın ses çıkarıyor. Sesi o kadar gür ki ben onunla konser verebiliyorum. Yumuşak ve yuvarlak bir sese sahip. İthal enstrümanlardan daha iyi arp üretiyoruz. Dünya kalitesinde üretim yapıyoruz. Buraya gelip deneyen bir arpist şaşırıyor, “Bu arptan nasıl bu ses çıkıyor” diye. Büyük bir ses farkı var fabrikasyon arplardan. Gerçekten çok az ustanın yaptığı bir üretim kalitesi bu. Sadece arp değil farklı enstrümanlar da üretiyoruz. Ali gitarist olduğu için gitar da üretiyor, perküsyon enstrümanları da. Aslında canımız ne isterse onu üretiyoruz.


Zeynep Öykü - Ali Öztürk - Özge Zeki
Ali Öztürk - Özge Zeki - Zeynep Öykü

Ali Bey, siz nasıl özetliyorsunuz üretim sürecinizi?

Ali Öztürk: Teknoloji sektöründen gelip üretim sektörüne giriş yaptık. Teknoloji sektöründe edindiğim deneyimleri üretime taşıyarak arpın en popüler olduğu 1800’lü yıllardan dünya savaşlarına kadar gelen ve kaybolan teknikleri günümüz teknolojisi ile yeniden canlandırdık. Ülkemizi bu anlamda temsil etmekten de gurur duyuyoruz. Türkiye’yi dünyada arp merkezi hâline getirmek misyonumuz oldu. Tarihi arpları da yeniden ve yeni tekniklerle üretmeye başladık. Buradaki araştırma geliştirme işleri eşsizdir. Uzun araştırmalar, tarihi kaynaklar hatta tablolardan bile faydalanarak artık üretilmeyen barok arpı da müzik camiasına kazandırdık.


Peki, nasıl geri dönüşler aldınız “Anatolian Harps” ile?

Zeynep Öykü: Türk üretimi arp projesi sadece Türkiye’de arp çalmak isteyen kişiler için değil bu enstrümanın uluslararası ve ekonomik bir talebe karşılık vermesi açısından da oldukça önemli. Dünyanın en pahalı enstrümanlarından biri olan arpı; Türkiye’de, tarihi kaybolmuş teknikleri de geri getirerek en yüksek kalitede üretiyoruz ve dünyaya satıyoruz. Ayrıca bu kıymetli enstrümanı yeni başlayacak öğrenciler için de erişilebilir hâle getiriyoruz.


Ekonomik fiyatlı modellerini de araştırma geliştirme (ARGE) yaparak üretiyoruz. Türkiye’yi; arpın hiç tanınmadığı bir ülkeden, dünyanın arp merkezi yapma yönünde bir hayalimiz var. Türkiye’de daha önce olmayan arp gittikçe çok sevilmeye başladı. Talebe karşılık vermekte zorlanıyoruz. Bir eğitimci olarak da arpı tanıtma görevini üstlendim. Gençler arpı çok sevmesine rağmen bir eğitimci olarak bu talebe de karşılık verememeye başladım. Yeni eğitmenler yetiştiriyorum ve Türkiye’nin ilk arp kursunu okul dönemi ile başlattım. Bu şekilde arpı tanıtıp arpa olan ilgiyi arttırmak istiyorum. Arp eğitimini, ulaşılması kolay bir hâle getirdik. Böylece; bir taraftan eğitimciler yetiştirirken diğer taraftan da uygun fiyatlı arplar üreteceğiz.


‘Anatolian Harps’ ile ilgili hedefleriniz nelerdir?

Ali Öztürk: Dünyanın arp merkezi dediğimizde ilk akla gelen Fransa’dır ya da ABD’dir. İşte biz bunların yanında Türkiye’nin yer alması için çalışıyoruz. Dünyanın arp merkezlerinden biri olarak Türkiye’yi haritaya koymak istiyoruz. Eğitim kalitesi, enstrümanların üretilmesi, çalan kişinin fazlalığı açısından arpistlerin görmezden gelemeyeceği bir ülke olmasını arzuluyoruz.


Arpa belirli bir yaşta mı başlamak gerekiyor?

Zeynep Öykü: Konservatuvara öğrenci dokuz yaşında alınıyor.Bizde yedi yaşındaki öğrenciye “Çok küçüksün”, 11 yaşındaki öğrenciye de “Geçirmişsin” derler. Bence bu doğru değil. 12, 13 yaşındaki bir insan nasıl yeni bir şeye başlayamaz? Ben en küçük 5 yaşında başlatıyorum ve en büyük öğrencim 81 yaşında. Her yaştan öğrenci alıyorum hatta genç diyeceğimiz lise çağından daha çok yetişkin öğrencim var. Bizde ne yazık ki bir yaştan sonra zaman geçmiş, geç kalınmış gibi bir düşünce oluyor ve asla başlanmıyor. Ben buna çok karşı çıkıyorum. Mesela ben hep şan dersi almak istiyordum, pandemide almaya başladım. Yıllardır yapmak isterdim. Şimdi konserlerde şan da yapıyorum, şarkı da söyleyebiliyorum. Bundan sonra da bir şeyler yapmak için başka fikirlerim de olacak ve hiçbir zaman geç diye düşünmeyeceğim. Vakit geçiyor ve arkama baktığımda keşke şunu da yapsaydım demeyeceğim bir hayat yaşamak istiyorum.


Siz arpa nasıl başladınız?

Zeynep Öykü: Ben gitar ve piyano çalıyordum ama arp aklımda yoktu en başta. Çünkü görmeniz gerekir arpı, fiziki olarak görüyor olmanız lazım. Resim yapıyordum ve ressam olmak istiyordum. Şimdi arpların üzerine özel resimler yapıyorum. Resim eğitimi için Cambridge’e gitmiştim. Tam ortaokulu bitirdiğim yazdı. Orada bir müzik mağazasında ilk kez arp gördüm. Onu görmüş olmam gerekiyordu yoksa aklıma gelmezdi zaten. Onu gördüğüm anda da çekilmiş gibi hissettim, gittim ve aldım. Bana yurt dışı için verilen paranın neredeyse tamamını o gün harcadım. O arpı alıp getirdim ve kendi kendime çalmaya çalıştım. Daha sonra eğitmen buldum öğrenmek için ve sonra da yurt dışına gitmeye başladım. Sokakta görmesem başlayamazdım.


Daha çok Fransa’ya gidip gelerek öğrendim. Hocam Berlin Filarmoni Orkestrası’nın arpistiydi. Burada istediğim ekipman olmadığı için hep yurt dışında hocalarla çalıştım. Lisans eğitimimi de yurt dışında aldım ama kalmak istemedim gittiğim ülkelerde hiçbir zaman. Her zaman ülkeme geri dönmek istedim ve okulu bitirir bitirmez de koşarak döndüm. Bazı zorluklar yaşayacaksam kendi ülkemin kendi zorluklarını yaşamak ve burada bir şeyler oluşturmaya çalışmak beni daha çok mutlu ediyor.



Replika arp üretimine nasıl başladınız?

Zeynep Öykü: Ben erken dönem müziği uzmanıyım. Dolayısıyla tarihi enstrümanların araştırılması, tarihi müziklerin geri getirilmesi ve doğru kaynaklarla öğrenilmesi benim uzmanlık alanım. Tarihi arpların replikalarını benim için ürettik. Aslında onları satmak için üretmedik ama konserlerde kullandıkça onlara da ilgi arttı. Yurt dışından karşılayamayacağımız hızda talep gelmeye başladı replika arplar için. Dolayısıyla ana işimiz yavaşça buna evrilebilir. Tarihi arplara yöneldik, ilgilisi oldukça fazla. Mesela Almanya’da bir usta var. Siparişin yapılması için iki, üç yıl beklemek gerekiyor.Bizse Ali’nin mühendislik zekâsı sayesinde üretimi hızlandırıyor, modern tekniklerle harmanlıyor, çok daha kısa sürede çok daha iyi bir ürün ortaya çıkarıyoruz.

  • Yazarın fotoğrafı: Seda Küçük
    Seda Küçük
  • 9 Ara 2024
  • 3 dakikada okunur
Her kitap yeni bir yolculuktur. İster okuyun, ister dinleyin o an nerede olduğunuzun bir önemi yoktur. Okuduğunuz ya da dinlediğiniz kitap sizi astral bir yolculuğa çıkarır. Bazen kendi içsel yolculuğunuz olur bu bazen de başkalarının hayatlarında savrulurken bulursunuz kendinizi. Bir yandan okursunuz diğer yandan da kafanızda mekânları ve karakterleri canlandırır, onlarla birlikte o öykünün içinde sürüklenirsiniz. Ya da bir öğretinin içinde kendinizi test ederken bulursunuz. Okudukça hayata yeni anlamlar yükler, yaşamınızda yenilenmeye ihtiyaç duyarsınız...




Adam Fawer - Mobius

Mobius, ismini sonsuzluk şeridinden alıyor.

Brooklyn’in gözlerden uzak teraslarında kurulu bir startup. Ortaklar hipster girişimci Andy ve esrarengiz dâhi fizikçi Rowan’a göre icatları tüm dünyayı değiştirecek bir devrim niteliğinde. Temporal Distorsiyon Portalı. Kısaca: Zamanda Yolculuk! Gelecekten sana, kendi el yazınla gönderilen mesajlar. Bu icatla kusursuz bir kariyer inşa edebilir, gelecekteki ruh eşinle tanışabilirsin. Dostların ve düşmanlarınla takvimlerin ötesinde yüzleşebilir, akla gelmeyecek tüyoların izinde zaman korsanlığına, sonsuz servet peşinde gelecek hırsızlığına soyunabilirsin. Ama hepsinden önemlisi; en büyük hatanı düzeltebilirsin. Olasılıksız, Empati ve OZ adlı romanlarıyla milyonları okumaya âşık etti. Her jenerasyonun baştan keşfettiği fenomen yazar Adam Fawer bu kez de Zaman’a meydan okuyor. Kader, özgür irade, geçmiş, gelecek, aşk, felsefe, bilim, polisiye... Zamanda Yolculuk hiç bu kadar gerçek olmamıştı. Adam Fawer’dan asla bitmesin isteyeceğiniz bir roman daha.



Mendil Alır mısınız? - İlker Köklük

Mendil satıcısı Ahmet ile ayakkabı boyacısı Cihan ısınmak için oraya sığınmışken, eli silahlı adamlardan kaçan bir “zengin çocuğu”na denk geliyorlar. Para karşılığı ona yardım etmek istemeleri trajik sonuçlara yol açıyor. Ahmet ve Cihan’ın böyle sefil bir hayat sürmelerine yol açan sistemin simgesi olan bir kuruma ısınmak için sığınmaları insanın içini acıtan bir buluş… Ama orada da “sistemden” uzak kalamıyorlar, başa çıkamayacakları dertler orada da onları gelip buluyor; böylece oyun eleştiri dozu yüksek bir gerçekçilik zeminine oturuyor. Mendil Alır mısınız? isimli oyun İlker Köklük tarafından 2022 yılında kaleme alındı ve aynı yıl Özel İsviçre Hastanesi Oyun Yazma Yarışması’nda Jüri Özel Ödülü’nün sahibi olup Mitos Boyut Yayınları tarafından yarışma oyunları kitabında basıldı. Ardından yıllar içinde çeşitli özel tiyatrolar ve Gaziantep Şehir Tiyatrosu tarafından sahnelenen oyun, 2011 yılında Aksine Tiyatro’da İlker Köklük rejisiyle sahneye konuldu ve Direkler Arası Seyircileri Ödülleri’nde Özgün Oyun Ödülü’nün sahibi oldu.



Çatlak - Jean Paul Didierlaurent

Duvardaki bir çatlak insanın hayatını nasıl değiştirebilir? 6.27 Treni’yle hayatın sıradanlığına meydan okuyan Jean-Paul Didierlaurent, Çatlak’ta da bu yaklaşımını sürdürerek günlük yaşamın monotonluğundan kaçan ve kendini yeniden keşfeden bir adamın hikâyesini anlatıyor. Xavier Barthoux’nun işiyle ailesi arasındaki düzenli hayatı, yazlık evinin duvarında keşfettiği bir çatlakla sarsılır. Bu küçük çatlak, Xavier’nin hayatını değiştirecek adımların da başlangıcı olacaktır. Ustalıkla işlediği karakterler aracılığıyla okurları varoluşsal sorgulamalara ve insan ruhunun derinliklerine sürükleyen Didierlaurent, bir yandan da düzenin kaosla, gerçekliğin fantastik öğelerle iç içe geçtiği bir yolculuğa çıkarır.




Kuşların Felsefesi - Elise Rousseau

Yaşamın sağduyulu ustaları kuşların, doğallıkları ve hafiflikleriyle bize söyleyecekleri çok şey var. Yeter ki onlara kulak verelim. Ömrünü kuşları izleyerek geçirmiş Fransız kuş bilimci Philippe J. Dubois ve filozof Élise Rousseau, kuşların yaşamlarından ilham almış yirmi iki küçük hayat dersi ile bizi, evrimin tepesinde olduğunu düşünerek kendini “dünyanın efendisi” ilan eden bizi! Önce kendimiz üzerine düşünmeye, sonra da kanatlarımızı açmaya davet ediyor. 15 dile çevrilen Kuşların Felsefesi’ni okurken kızılgerdanın neden kartaldan daha cesur olduğunu, kuzey deniz kırlangıcının bize “yola çıkmak” hakkında neler öğretebileceğini, yeşilbaş ve penguenin göstereceği üzere sevmenin en iyi yolunun akıldan mı yoksa kalpten mi geçtiğini keşfedeceksiniz. Doğanın ritmini duymamızı sağlayan, hayatı nasıl yaşayabileceğimize dair taptaze bir bakış açısı kazandıran bir kitap bu.






Kendine Ait Bir Oda - Virginia Woolf

Neden kadınlar değil de erkekler her yerde söz sahibi olmak zorundaymış? Woolf eli kalem tutan tüm kadınlara seslendiği bu metinde kadının toplumdaki yerini ve kişisel değerini tartışıyor. Shakespeare’e kendisi kadar yetenekli bir kız kardeş yaratarak onun döneminde mahkûm edileceği sessizliği hayal ediyor ve bir özgürlük reçetesi yazıyor: Her kadının yazmaya oturabileceği kendine ait bir odası olmalı! Kendine Ait Bir Oda, kültür dünyasının kapılarını yumruklayan yürekli bir manifesto.






Pal Sokağı Çocukları - Ferenc Molnar

Pal Sokağı Çocukları; Ferenc Molnar Nemecsek, Boka ve Pal Sokağı’nın diğer çocukları Budapeşte’nin yoksul bir semtinden birlikte yola çıktı. Bugün artık tüm dünyada tanınıyorlar. Pal Sokağı Çocukları; dostluğun, arkadaşlığın, birlikteliğin ama aynı zamanda ciddiyetin, disiplinin ve soğukkanlılığın hüküm sürdüğü bir çocuk grubudur. Bu grubun kendilerine özgü kuralları ve başkanları vardır. Ayrıca bir kişi hariç her üyenin bir rütbesi vardır ve rütbesi düşük olanlar, üstün olanların emirlerini yerine getirmelidir. Bu kurallara uymayan üyeler ihtar alır. Bugüne kadar her yaştan milyonlarca insan onların dokunaklı hikâyesini okudu. Bütün okurlar Boka’nın cesaretine hayran oldu. Eser Pal Sokağı Çocukları’nın zaferiyle sonuçlanır ama oldukça duygusal bir şekilde final yapar.

  • Yazarın fotoğrafı: Mustafa Küçük
    Mustafa Küçük
  • 6 Ara 2024
  • 2 dakikada okunur
“Sar Bu Şehri” ve “Toprak Yağmura” parçalarıyla ülke çapında milyonlarca dinlenmeye ulaşan, geçtiğimiz yıl ise “Ağlama Ben Ağlarım” adlı şarkısıyla büyük bir çıkış yaparak sesini çok daha geniş bir dinleyici kitlesine duyuran Can Ozan, uzun zamandır beklenen yeni şarkısı “Acıtır Gibi Severek” ile yine yılın en çok konuşulacak teklisine imza attı.

Can Ozan
Can Ozan

Türkiye’nin en çok dinlenen sanatçıları arasına girmeyi başaran Can Ozan’ın yeni şarkısı “Acıtır Gibi Severek” 11 Ekim Cuma gününden itibaren sanatçının kendi yapım şirketi aracılığıyla tüm dijital müzik platformlarda yayımlandı.


Sözü ve müziği Can Ozan’a ait olan “Acıtır Gibi Severek” sanatçının müzikal derinliğini ve duygusal yoğunluğunu zirveye taşıyor. Genç sanatçının karakteristik müzikal tarzını bir üst seviyeye çıkaran şarkı, kaybedilen bir aşkın ardından yaşanan acının, kalpte bıraktığı izleri etkileyici bir şekilde anlatıyor ve dinleyiciyi melankolik bir atmosferde sarsıcı bir yolculuğa çıkarıyor.


Can Ozan
Can Ozan

Acıtır Gibi Severek


Aklımda unutmadım hâlâ

Aklar yüreğindeki davadan

Kalbini yarı yolda bırakırsan

Çok zor ama haklı vedalar

Özler arar geceler hâlâ

Uzaklardayım artık beni yok say


Ben öldüm bir daha ölmem

Yandım bir daha sönmem

Gel ömrüm senin olsun

Gel kalksın bu yük üstümden


Hasret üzerimdeki kasvet

Acıtır gibi severek bitecek

Bi’ gün elbet sabret

Her nefeste yüreğimde bi beste

O da benle mezara dek

Çalıyor aheste aheste


Gündüzleri sardı rüyalar

Son sözleri kalbimi dağlar

Aklım unut onu derken

Ben duymam

Özgürlüğün bedeli buysa

Boşver cezası beni bağlar

Oysa ne kolaydı şeytana uymak


Can Ozan
Can Ozan

Can Ozan Kimdir?

Can Ozan, İstanbul’da doğdu. 13 yaşında gitar çalmayı öğrendi  ve besteler yapmaya başladı. 2015 yılından itibaren dijital müzik platformları üzerinden toplamda yedi albüm ve 130’dan fazla şarkısı yayımlandı. 2018 yılında evinde kaydettiği “Dolunay” albümünden “Sar Bu Şehri” ve “Toprak Yağmura” parçaları ile ülke çapında milyonlarca dinlenmeye ulaştı. 2023 yılında yayımladığı “Ağlama Ben Ağlarım” şarkısıyla aylarca müzik listelerinin zirvesinde kaldı. Yüksek lisansını “Ses Teknolojileri” üzerine yapan Can Ozan, neredeyse her şarkısının kaydını ve aranjesini kendi yapıyor.

Bodrum Dergi Web Sitesi © Yabancı Ses Prodüksiyon tarafından hazırlanmıştır.

bottom of page